25 Ağustos 2011 Perşembe

Trevi Bu Yıl Bana Gıcık

Roma'da Fontana di Trevi'ye gitmiştik. (illaki) herkes bir dilek diledi. Ben de kendime 2 tane istedim. Halam da dilemişti... Ve halam şimdi evleniyor. Bunca yıl sonra evleniyor. Çok mutluyum!

E ama hani benim istek? Aşk olsun Aşk Çeşmesi. Neden bu yıl bana gıcıksın? Geçen yıl yapmıştın isteğimi ama... Alacağın olsun yani.

O dileğim de çok istediğim ve de farklı bir şeydi. Olsa çok mutlu olurum ve bu bir sır olarak kalır. Nhahaha!

(doğaüstü saçmalıklardan medet uman kız modeli)

Ameliyat Günlükleri #3: Bitti mi?

Başka bir boyuta geçtim sanki. Başka bir dünyada gibiydim...
Bana sorulan her soruya da cevap vermişim! Kim bilir neler dedim?



Sakinleştirici yaptıklarını sonradan öğrendim. Zaten uykum vardı. Daldığımın farkında değilim,ben hala uyanık ve herkesi duyuyor sanıyorum. Her taraftan "bip bip" sesler geliyor,sağ kolumda bir şey sürekli şişip iniyor.

Türbe yeşili diye tanımladığım bir yeşil var. Gözlerim kapalıyken her yerde onlardan görüyorum. Yokuşlar var sürekli. Rampa diyelim. O yeşil renkli plastik rampalarda yolculuk yapıyorum ama ruhen yaptığımı biliyorum. Bedenimi göremiyorum çünkü. Sadece gözlerim geziniyor. Rampaların üstünden süzülüyorum falan derken birden bir şey oldu: Rampalar kayboldu ve bir boşluğa düştüm. Yine yeşil bir boşluk. Gözümün önünde dönüyor o boşluk. Uçsuz bucaksız fakat hani bir oda var siyah beyaz karışık renkli,döner durur. Beetlejuice'da vardı sanırım öyle bir oda. Orada dönüp duruyorum. Siluetler görmeye başladım. Gerçek dünyada mıyım değil miyim hala anlayamıyorum. Hani boş odada yankılanır ya ses,öyle duydum şunları:
-Gözde? Beni duyuyor musun?
-Gözde bunu hissediyor musun?
-4 dakikan kaldı Gözde.

Sonra birden İbrahim Tatlıses'i duymaya başladım! Ardından da Sıla'yı. Başladım parmaklarımla ritm tutmaya.
Bu sırada da ağzımdan birisi tutuyor. Çenemden kapatıyor ağzımı yani. Bir el hissediyorum ama gerçek mi değil mi bilemedim.

Gözümü açıyorum,kolumu görüyorum ve de midem inanılmaz bir şekilde bulanıyor,hemen geri kapatıyorum. Hafiften kendime geldim,dünyada olduğumun farkındayım.
-Gördün mü uyuyamadan başladılar ameliyata,acaba nasıl gidiyor? diyorum kendi kendime. Halbuki adam bana 4 dakikan kaldı dedi. Ben onu başlamaya 4 dakika kaldı olarak algılamışım. Ameliyat çoktan bitmiş... Uyanmamı beklemişler. Burnumdan oksijeni çıkardılar,kolumdan tansiyon ölçen aleti,göğsümden de kalp ritmini kontrol eden aleti.
-Gözde,başını kaldır seni sedyeye alalım.
Var gücümle kaldırdım başımı falan. Sedyeye koydular yüzüstü. Gidiyoruz dışarı doğru. Babamı duydum ilk:
-Geçmiş olsun kızım. Beni duyuyor mu acaba?
-Konuşabildiğim kadarıyla "evet" dedim. Yarı baygınım tabi henüz. Sakinleştiricinin etkisi sürüyor. Odama çıkardılar,asansörde olduğumuzu falan biliyorum.
Şöyle bir şey var,o gün ne doktorumun yüzünü gördüm ne de sesini duydum... Babamla falan baya konuşmuşlar. Zaten doktor ameliyatta benimle de konuşmuş!

Ulan kim bilir neler anlattım adama... Tüm sırlarımı dökmüşümdür allah bilir.

Yatağıma yatırdılar. Ben sıcacığım fakat babamın "Buz gibi bu çocuk ya" dediğini duydum. Annem hemen evden getirdiği pikeleri örttü üstüme. Ayaklarım falan bildiğin ateş gibi,yani öyle hissediyorum. Babam öyle ayaklarıma vururmuş,bende hiçbir his yok.

Uyudum uyandım,kollarım ağrıdı,belim ağrıdı,bir taraftan da serum geliyor zaten. O yarı uyanık halimle bağırıyorum bizimkilere:
-Seruma dikkat edin!
Birsürü ziyaretçi gelmiş. Kimisini hatırlıyorum.
Bol bol istifra ettim.

5-6 saat sonra kendime geldim.Ayaklarımı yavaş yavaş hissetmeye başladım. Serumum bitmiş,çıkarılmış. Ben bir acıktım ki sorma. Aklımdan neler geçiyor:
Bir tantuni olsa da yesem,damardan kebap verseler bana.İskender de iyi giderdi şimdi. Canım çikolata istiyor ya.
Yemek yasak. Gazım çıkana kadar yememem gerekiyormuş. Telefondan Twitter'a falan girdim. iPod'umdan film izledim. Saat 8 gibi de amcamlar,halamlar ve teyzemler ziyarete geldiler. Onlarla konuşurken zaman geçti.

Babam,içimden baya bir şey çıkardıklarını söyledi.

Lanet olsun dostum siz nasıl biriktiniz oraya ha?!
Ben dışarıdan temizlediğimi sanırdım bu tüyleri,meğersem sinsiler içten içe kin beslerlermiş bana! Vay itler!

Annem, babamı misafirlerle beraber yolladı. Yazık adamcağız çalışıyor.Kaldık annemle başbaşa.
Kadıncağız tam dalıyor. Ben:
-Anneeee,tuvalete gidelim mi? diyerek uyandırıyorum. Hemşire geldi,yürüttü beni biraz ayaklarım açılsın diye.

Uyana uyuya,film izleye kapata zaman geçti. Tangled'ı izledim. Çok fazla uyuyamadım yani. Yüzüstü yatıyorum,dönmem gerekiyor her tarafım ağrımış,annemi çağırıp boruyu tutturuyorum ki ezmeyeyim dönerken.

Anlayacağım çok fazla uyumadım. Ağrım olduğundan değil,ağrım olacak diye korkumdan. Zaten ameliyat yerimden çok belim ve boynum ağrıyor.

...ve sabah oldu.

Doktor öğlene doğru gelip,içimden bir boru çıkarmış ki... Kolum kadar uzun fakat oldukça ince... İğne yaparlar gibi bir acı hissettim,sonra geçti.
Pansuman günlerinde de ameliyat yerime bir güzel iğne yaptılar. Oh!


Ameliyattan bir gün öncesi,ameliyat günü ve ameliyat gününün ertesi günü duş alamadım. Aldırmadılar! 3 gün pis kalıp,rekorumu kırdım. Tamamen iyileştiğim gün ise 3 saat duştan çıkmadım.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Ameliyat Günlükleri#2: Ready, Set, Go!



Gece geç yatmama rağmen sabahın köründe kalkabildim. İçten içe heyecan varmış demek ki. Dışıma hiç yansımıyordu,ben de heyecanlı olduğumu bilmiyordum çünkü. Sıradan bir gün ve yine her zamanki kulak problemim için doktoruma gidiyorum gibiydi.

Saçımı yaptım,makyajımı yaptım. (Ameliyata makyajlı giriyorum,evet) 8 buçukta hastanedeydik. Annemin kuzeninin eşi, bize en iyi ve az kişilik odayı ayarladı. Hemşire geldi,giydirdi ameliyat elbisemi. Mor ve upuzun bir şeydi. Belki de ben kısa olduğum için uzun diyorum. Haha. Kadın zaten beni lise çocuğusu sanmış! Bir büyütemediler lan beni! Sonra serum taktılar,açlıktan ölüyordum zaten! Serumu takarken hemşire damasımı tutturamadı ilk önce. Damarım bile oynak daha ne olsun ya? Hahaha... Başka bir yerden taktı. Nasıl acıdığını anlatacağım sonra.

Heyecan? Korku? Herhangi bir his? Hayır,hiçbir şey yoktu. Aldım elime telefonumu Twitter'da gezindim ameliyata kadar. 11'e 20 kala sedyem geldi. Yatırdılar. Annemle babam da benimle geldi ameliyathaneye kadar. Neyseki asansördeki bay hemşire benimle konuşuyordu da heyecanlanacağım varsa da heyecanlanmadım.

Ameliyathaneye girdim. Sedyede gitmek güzelmiş bu arada. Herkes sana bakıyor,geçmiş olsun diliyor falan. Güzel yani,insanlığı görüyorsun. Belimden iğne vuracaklardı. Oradaki doktorların hepsine bunu sordum:
-İğne,belimden girerken acıtacak mı?
Hepsi de çok kısa süreceğini ve hiç de bir acı hissetmeyeceğimi söylediler. Nitekim öyle de oldu.

Yeşil önlüğü taktı anestezi uzmanı. Belimden vurdu. 10 saniye kadar sürdü. İğneyi çıkardı ve benim ayaklarda bir ısınma bir huzur... Donuyordum o ana kadar. Bir güzel ısındım.

Yüzüstü yatırdılar beni. Kalçamı kapattılar,ben de sürekli sorular soruyorum kadınlara ama! Ne diyeyse? ,şunu söyle yapabilir miyim? Bunu böyle yapayım mı? Olmadı rahat edemedim,böyle dönebilir miyim? Güzel gözlü bir doktor vardı,o çok rahatlattı beni. Zaman yaklaştıkça heyecan başlamıştı çünkü. Sanırım bu yüzden çok soru sordum.

Ve ayaklarımı hissetmemeye başladım. Başladınız mı diye sordum,yok daha başlamadık dedi ama meğersem başlamışlar! Canını sevdiğimin doktoru... Ben de diyorum bu et kokusu nereden geliyor? Döner yapılıyor,diye cevap verdi baş doktor.

Baktım,bir şeyleri hissediyorum! Bir acı var!
-Ama ben hissediyorum...
-Nereyi? Burayı mı?
-Evet.
Anestezi uzmanı geldi,iğne yaptı.
-Şimdi hissediyor musun?
-Hmm,ee haayı.. derken ben uyumuşum. Uykum da vardı zaten. Sakinleştirici yapmışlar.

Geliyoruz en acayip kısma...


22 Ağustos 2011 Pazartesi

Ameliyat Günlükleri #1: Ameliyat Öncesi

Heyecanlı mıyım,korkuyor muyum hiçbir fikrim yok. Hiçbir şey hissetmiyorum gibi,sonra birden yaşayabileceğim zorlukları aklıma getiriyorum. Ardından: "Aman Gözde ya,boş versene,küçücük bir ameliyat. 7-8 cm açılack olsan bile,küçük bir ameliyat. Daha büyüğü olmadığı için şükret."


Ayrıca duyuyorum, bu ameliyattan sonra hemen ayağa kalkmışlar,kimisi 3. haftasında spora bile başlamış. 


Sonra yine aklıma geliyor:
-Ay ben tuvalet işini nasıl yapacağım ya?
-Duşumu nasıl alabilirim ki?
-Acaba acır mı?


-Yok be,uyuşturacaklar. Hiçbir şey hissetmeyeceksin.
-Elime bi dergi verseler aslında çok daha güzel olur. hiçbir şeyi düşünmem bile.
-Ameliyat sonrasında da hemen uyurum,olmadı kitabımı okurum. 


-Peki ya tuvaletim geldiğinde ne olacak?
-Ya bulunur elbet bir çaresi,bu ameliyatı olan bir sen değilsin ya. Herkes nasıl halletmişse sen de öyle halledebilirsin. Zaten bir şey olacak olsa hastanedesin. Yakışıklı hemşireler,doktorlar imdadına koşar.
-Iyy,bana ameliyat yerini göstermesinler gerisi sorun değil. Ayy bir de boru takacaklar değil mi ya? Onu da görmeyeyim. 


Kendimle konuşmam böyle. Birkaç aydır böyle sürüp gidiyor. 
Yarın daha farklı konuluyor olurum herhalde. Hahahaha...




ÖSS ve YDS'ye girmeden önce de böyleydim. Hiçbir korkum yoktu,heyecanım yoktu,sıkıntım falan yoktu.
Hatta tutup Mahşer,i Cümbüş'ü izlemiştim sınavdan bir önceki gün. Sınava girerken de hiçbir şey yoktu,her şeyi de tam hatırlıyordum. Ne zaman ki sınavdan çıktım,sonra bir heyecan sardı. Herkes "çok güzeldi,istediğim yere kesin giderim" falan diye tepemde konuşuyordu. Herhalde bundan heyecan yaptım. 
-Lan benimki de güzeldi de,hani bu kadar emin değilim,şurası kesin olur falan diye...


Ameliyat sonrası da mı böyle olacak ki?
Neyse,yarın göreceğiz. 


18 Ağustos 2011 Perşembe

Mersin yastaydı bugün...


Elektrik kesildiğinde ise ayrı bir mutlu olurdum. Korkunç hikayeler anlatmalar,radyo tiyatrosu dinlemeler,karanlıkta koşturmacalar...
Okurken şu şarkıyı dinlemenizi rica ediyorum:
Ludovico Einaudi - Le Onde

Benim kardeşim yok. Çok sevdiğim kuzenlerim var neyse ki.
Küçükken kuzenlerimle birlikte olmayı isterdim hep.
Beraberken yapacak çok şey bulurduk.


Hatırlayamadığım çok şey...

Mutlu olurdum çünkü kimse televizyonu açamazdı, ayrı odaya gidemezdi. Her birey aynı odada toplanır,sürekli sohbet edilirdi.


Sıcacık bir ortam. İnsan daha nasıl mutlu olabilir ki?

Özellikle de eğer elektrik kesildiğinde,iki oda bir teraslı anneannemin yayla evindeysek ayrı bir güzel gelirdi o kesintiler...

Buzdolabının harharhar çalışma sesini duyduğum an her şey biterdi.
Kışın ortasında,odun sobasıyla sıcacık yaptığın odanın penceresini açarsın da ortam buz gibi olur ya,aynen öyle olurdu işte... Herkes bir yere dağılır,kimse konuşmaz,kendi işiyle ilgilenirdi. Herkes dediğim,büyükler.

O zamanlar büyüklerle konuşmayı çok önemli bir şey gibi görüyordum. Tam olarak sözü geçen bir birey olduğumu hissederdim.

Kuzenlerimle baş başa kalırdım,korkunç hikayeler yerini sevimli fakat heyecandan yoksun oyunlara bırakırdı.

Bu anımı neden hatırladım? Aşağıda zifiri karanlıkta çocuklar,sevinçle bağrışarak birbirlerini kovalıyorlardı. Biraz önce geldi elektrikler. Çocuklardan birisi:
-Hadi yukarı çıkalım,dedi.
Diğeri:
-N'olur gitmeyelim ya,ne güzel eğleniyoruz.

O çocuk aynı bendi. Ben pencereyi hiç açmak istemezdim ama illa ki açan olurdu. Anında...

Şimdi? Şimdi elektriksiz ben bir hiçim.
Her işim onunla.
Zaten yalnızım,korkunç hikayeler anlatabileceğim sıcak bir ortam yok ki artık...

Mersin yastaydı bugün,dedim. Şu yüzden: Hakkari'de 12 şehit verdik.
Bu sayı gittikçe de artıyor. Artmaması için bir şeyler yapılmalı,insanlar teröristlerin hain saldırılarına maruz kalmamalı!

Ramazan diye bahane uydurulmamalı!


14 Ağustos 2011 Pazar

Küçükken kaydettiğim sesleri buldum!

12 yaşındayım diyorum arada. Kuzenlerimi de çağırmışım,isimlerini ve yaşlarını söylettiriyorum. Bir de "Merhaba de." diyorum illaki! :D

10 yıl öncesinden kasetleri alırdım,teybe koyup kayıt yapardım hatırlıyorum ama ne kaydettiğime dair hiçbir fikrim yoktu.

O zamanlar video kameralarımız yoktu,ben de hatırlara önem veren biri olduğumdan teybe almışım.
Ailem şarkı söylüyor,çalıp oynuyoruz,alkış sesleri,o zamanlar yaptığım reklam taklitleri.

-Merhaba merhaba Ajda Pekkan.
-Telsim'e geçtim,neden diye sorarsan özel bir nedeni yoooğk!
-Şunun saçına bak,sen kendi kabak saçına bak. Yürüyün be yürüyün,bir daha da bu parka gelmek yok,yürü.

Süleyman Demirel'in taklidini falan yapmışım. Bin Laden'den bahsetmişim.
Genelde Tarkan'dan şarkı söylemişim.
Sen Başkasın demek yerine "sen başkasınııı,başkasınıııı" dediğime de ayrı bir yarıldım.



13 Ağustos 2011 Cumartesi

Memleketim

 “Hee aşşa iniyim de arabalar beni gırçsın di me?”  Yolda yürüyordum,iki arkadaş bisikletleriyle kaldırımda gidiyorlar. Arkadaki çocuk: -“Aşağı in!” diye bağırdı. Niçin öyle dedi bilmiyorum ama çocuk da bu cevabı verdi: -“Hee aşşa iniyim de arabalar beni gırçsın di me?” Memleketimi seviyorum ya. Gülümsetiyor bir anda.Anlamı şu: Aşağı ineyim de arabalar beni ezsin değil mi? 
“Hee aşşa iniyim de arabalar beni gırçsın di me?”
Yolda yürüyordum,iki arkadaş bisikletleriyle kaldırımda gidiyorlar. Arkadaki çocuk:
-“Aşağı in!” diye bağırdı. Niçin öyle dedi bilmiyorum ama çocuk da bu cevabı verdi:
-“Hee aşşa iniyim de arabalar beni gırçsın di me?”
Memleketimi seviyorum ya. Gülümsetiyor bir anda.
Anlamı şu: Aşağı ineyim de arabalar beni ezsin değil mi? 

En lezzetli beyleri hiç böyle düşündün mü?

Onlar da kaka yapıyor.
Kıvanç Tatlıtuğ'u ıkınırken düşünsene...
Sarı saçlar ve kıpkırmızı bir surat. Sonra ardından gürültülü bir *ZORT* sesi.



















Soğuma sebebi.
Birisinden soğumak istiyorsanız,onu kaka yaparken düşünün.

#BoktanMuhabbetlerNumeroUno

Jenerasyon hastalığıymış!

Bok! Beni en güzel zamanlarımda bulmayaydın ya?!

Tam kilo vermişken,istediğim vücuda kavuşmaya çok yakınken...
Kol kaslarımı hallettim,sıra karındaydı ya... Nalet gitsin.

Şimdi ameliyat ol,1 ay yat,spor yapama,yaptığın kaslar yağa dönüşsün,üstüne bir de kilo al!
>:( IIIIGGH!

Zaten dertliyim!

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Yaşlılığımda deli bi karı olup çıkarım ben bak...

Söylemedi deme.
Şimdiden kendimle konuşuyorum, her bi boku kafama takıp günlerce o konuyu düşünüyorum. Kırk kere elimi yıkıyorum,ilerde bokumla oynamazsam iyidir.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Bodur tavuk her zaman piliçtir derler.

Ne pilici lan? Tut getir bir adamı, boduru mu seçiyor, boyu posu yerindekini mi?
Birisiyle işleri ilerletiyorsun,hop yanına deve gibi bi kız geliyor. Haydaaa! Sen nereden çıktın be sürtük?

Celebrities with Short Legs

Bodurların kaderi bu... Sadece şirin olabiliriz.
Seksilik mi? Bırah ya...
Seksi budur:

Bodurum ama bana göre de uzunlar daha hoş yani. Neyse lan takmayacağım daha fazla.
Shakira da bodur ama o ve onun gibiler istisna.

Gözlük takan erkek hep çekici gelmiştir bana.

Gözlük takınca çekici olanlar... böyle ekstra bir karizma veriyor. Fazla akıllıymış gibi ya da havalı...
Dur ya,yoksa onlar çekici olup da gözlük takanlar mı?

Bir de gözlük taktığı halde hiçbir şeye benzemeyenler var ama yine de birazcık karizma geliyor yani. Hani biraz da olsa...

Allah,töbe günahıma töbe,göt bok sıç,hii tövbe tövbe allahım,subaneke,amin.