28 Nisan 2015 Salı

27.04.1990

wpid-20150426_204523

Bir cuma günü, öğleden sonra oksijen almaya başlamamın üstünden 25 yıl geçmiş bulunmakta.

Pazar günü, uykumdan uyandırılarak canım arkadaşlarım tarafından bir sürprize uğrayıp, gecesine de dışarı çıktık.

Bugün de (asıl gün) fatura yatırmaya gidip sonra da yemeğimi neyin yedikten sonra, tam hayatı sorgulamaya başlamış ve gerçeklerin farkına varmaya başladığım anda bir grup arkadaşım daha sürpriz yapmaya geldi. Ben de dayanamayıp ağladım tabii.

Beni unutmayan insanlara o kadar müteşekkirim ve benimle oldukları için o kadar şükrediyorum ki...

25 Nisan 2015 Cumartesi

Gün geçtikçe daha mı çok seviyorum?

4 gün sonra 5 ayımız bitmiş olacak. Böyle sevebileceğimi düşünmezdim hiçkimseyi...

Her hareketin mi sevimli gelir?
Her sözün mü güvenilir gelir?
Nasıl alıştım sana ya...

Osursan tutup kalbime sokacağım. O kadar seviyorum!

Mesela sen uyurken ben uyanıksam, o zaman bile seni özlüyorum. Birkaç gündür rahatsızlığım yüzünden uyuyamıyorum ya, bu zamanlarda anladım işte.

Seni öpmeye de doyamıyorum. Her an, her noktana sevgimi vermek istiyorum.

Sen işteyken, sanki memlekete gitmişsin gibi hissediyorum. Gelince, seni sardıktan sonra hiç bırakmak istemiyorum.

Sevgim içimde kalıyor sanki. Gün geçtikçe de dolup taşıyor. Taştıkça veriyorum ama yarılanmıyor bile. Çünkü her boşalan alana anında yenisi geliyor. NAPICAZ?

24 Nisan 2015 Cuma

Rüzgarı nasıl güzel çekmişsem içime

image



Geçtiğimiz pazar, güneşin birazcık da olsa bize görünmesine kanıp Seğmenler Parkı'na oturmaya gittik. Kıştan bıktığım için tabii cıbıl cıbıl giyinmiştim. Kat kat ama önüm açıktı. Batak, pis yedili oynayaraktan, onun bunun köpeğini severekten ve çekirdrk çitleyerekten akşamı ettik. Acıkınca, Aspava'da yemek yemeye oturduk. O sırada birkaçımız hissetti! BOĞAZIMIZ MI AĞRIYOR GİBİ SANKİ YA?

Yok yauu ondan değildir! diye geçiştirip eve geldikten sonra ben hapşırmaya başladım efenim... Sonra burun tıkanması, akması derken o gece bir şeylerin geldiğini hissettim. Ertesi gün oldu, daha da kötüleşti falan derken dün, en korkunç gecemi yaşamış olabilirim. Sabahı çıkaramayacağımı bile düşündüm diyebilirim. Hal böyle olunca çok sevdiğim Özge'm elinden geleni yaptı. Sırtıma ve göğüs kafesime Vicks sürdü. Sıcak su torbasıyla da ben bastırdım üstünden. Öksürüğümün sökeceğini umarak...

Nefesim daraldı. Nefes çektikçe daha da sıkıştı göğsüm. Hırıltı zaten öteki odalardan duyuluyormuş çünkü gece uyanan arkadaşım söyledi. Neyse ki burnumu açabilmiştim, beynimi lavaboda akıtmış olsam da... Nefes aldıkça öksürdüm ama kuru kuru, söken giden yok. Öksürdükçe su içtim. Su içtikçe tuvalete kalktım. Birkaç gün boyunca böyle oldu bu. Dün gece de, sıcak su torbasından oldukça etkilenmiş olacağım ki, tuvalete kalktığımda gözlerim kıpkırmızıydı ve her tarafım yanıyordu. Alnıma boynuma falan su tuttum. Tekrar yattım ama uyumak ne mümkün. Sabaha kadar öksürük,su,çiş dögüsünde dolandım durdum.

Hani anahtarı çevirdiğinizde arabanın ateşleme yapması gerekir de yapamaz ya bazen, o ses benden çıkıyordu işte. Hala da çıkıyor.

Kendi başıma geçirebileceğimi düşündüm, olmadı. Yarın doktora gidiyorum. Umarım geç kalınacak bir şey yapmamışımdır.

16 Nisan 2015 Perşembe

Sımsıkı

Tartıştık.

Sonra sarıldık.

Sen elimi sımsıkı tutarak uyuyakaldın... O kadar ki, elim acıdığı için parmaklarımı oynattğım anda elimi daha çok sıktın.

Kötü bir rüya görüp de annesinin elini tutan çocuk gibi... Gitse savunmasız kalacak sanki...

Merak etme.
Gitmeyeceğim bir yere...

15 Nisan 2015 Çarşamba

Değişik

İlişkide benim varlığımdan bile haberi olmayan bir adam aramıza giriyor.

Nasıl mı?

Ben de bilmiyorum.

14 Nisan 2015 Salı

Bir köpeğim olsun



Köpek almaya karar verdik. Ev arkadaşlarımın evde olmayacaklarını ve bir tek benim bakabileceğimi düşünürsek, pek enerjik olmayan bir cins uygun olacaktır diye düşündüm. Beagle istiyordum mesela fakat eğitiminin zor olduğunu ve pek bir enerjik olduğunu öğrendim. Cocker istiyordu ev arkadaşım da... Onun da çok tüy döktüğünü ve benim alerjim olduğunu düşündüğümüzde pek mantıklı gelmedi. Bahçeli bir evimiz olsa ne ala, hepsini alırdım!

Apartmanda beslenecek küçük ırkları araştırdım. Pug çıktı karşıma en çok. O da çok tembel. Mesela bir Pembroke Corgi olsa, ne tatlı olurdu! Hoş o da tüy döküyor. Sahipleneceğim köpekle beraber ben de spor yapacağım. Hem sorumluluk, hem spor için güzel bir adım olacak.

Büyük ırka bakamam. Hem bahçem yok, hem de zaten minnacık bir şeyim, beni sürüklemesini istemiyorum. Yeri geldiğinde, yorulduğunda falan kucağımda taşıyabileyim, memlekete giderken götürebileyim.

Bichon Frise, Bichon Havanese, Cavalier King Charles Spaniel, King Charles Spaniel, Silky Terrier, Yorkshire Terrier, Minyatür Schnauzer, Norwich Terrier, Brittany en olabilecekler. Gel gör ki, hiçbirini de ücretsiz sahiplendirmek isteyenin olacağını sanmıyorum. Parayla hayvan satın almaya da olumlu bakmıyorum.

Bir de Shiba Inu çok şapşal bir köpek değil mi?!

[embed]https://www.youtube.com/watch?v=nep3jKwVZe8[/embed]

10 Nisan 2015 Cuma

Civcivlerim vardı benim

Az önce karşıma birisinin yazısı çıktı,öyle aklıma geldi benim de.

image


9-10 yaşlarımdaydım. O zamanlar renkli civcivler çok meşhurdu. Okul önünde, çarşıda, işlek sokaklarda falan koliler içinde satılıyorlardı. Ben de istedim. Aldım 3 tane. Üçü de mordu.

Evde bir koli bulup içine koydum. Kokularınu falan bile çok seviyordum. Sevdim mi, pis de olsa bağrıma basıyorum.

Evimiz 15. katta ve soğuktu. Kalorifer yok, klima veya elektrikli soba var. Onlar da sadece oturduğunuz odada yanıyor. Hatta öyle ki, bazen klima ve sobayı aynı anda yaktığımız oluyordu. Hala da öyle. Kalorifer gelene kadar devam... Neyse. Bunları oturduğumuz odaya alamıyordum çünkü koku yapıyorlardı ve evdeki herkesin de tüye, toza alerjisi vardı. Haliyle soğuk odada kalıyordu yavrucaklar. Ben her an kontrole gidiyordum.

Böyle böyle, bir tanesi bir süre sonra soğuktan öldü. Sonra annem bir çare buldu. Parça parça birsürü bezi koydu koliye, bezlerin altına da içi kaynar su dolu bir şişe koydu. Minikler o bez parçalarının altında, şişeye yaslana yaslana günlerini geçirdiler. Hatırlıyorum annem şöyle demişti: "Kışın annelerinin kanatlarının altına giriyorlar ya, bu da öyle bir şey oldu bak." Annem bile çok sevmişti sevimli yaratıkları. Babam da sürekli yem vermeye giderdi yanlarına. Bazen de oturup uzun uzun seyrederdi. Ben daha çok oynama,eğlenme kısmındaydım. Çocuğum sonuçta.

Zaman geçti, yaz geldi. Bunlar da ilk başta ala bula renklere bulanıp sonra da tamamen mor rengini attılar ve bembeyaz oldular. İbikleri falan kocaman oldu. Sevimlilikleri kalmadı ama yine de ben bakmıştım onlara.

Yaz gelince ve tatil olunca yayla evimize gittik. Onları da götürdük. Saldık bahçeye. Koştura koştura, eşeleye eşeleye, mutlu mesut yaşıyorlardı. Hatta ötmeye bile başlamışlardı! Her "ü ürü üü" deyişlerinde çıldırıyordum!

Bir hafta sonu, babamın izni bittiğinde, pazartesi işe gideceği için hafta sonu mangal yapalım diye tüm teyzelerim geldiler. Horozlarımı da çiftliği olan bir akrabamıza verdiler.

Neyse. Akşam yemekte tavuk vardı. Mangalda böyle mis gibi, sulu sulu, lezzetli mi lezzetli. Höpür höpür götürdüm. Babamsa kolesterolu yüzünden sadece tavuk yiyebilmesine rağmen hiç yememişti. Doyduktan sonra bana dank etti. Benim horozlardı bunlar! Babamın yememesinden anlamalıydım ama nasıl bir açlık varmışsa içimde,gözüm hiçbir şeyi görmemiş. Kendime geldiğimde iş işten geçmişti. Üzülmüştüm ama onların da kaderi öyleymiş.

Annem ve anneannem de hiçbir şey dememişti. Önüme koyupdurmuşlardı tavukları.

Sen besle, oyna, büyüt, ötmeye başlasınlar; sonra da hatır hutur ye. Vallahi olacak iş değil.

7 Nisan 2015 Salı

46-Bachata yaparak etrafındakileri büyüle.



Şu yaşlarımda yapmam gerekenler listemde "bachata yaparak etrafımdakileri büyüleme" maddesi vardı. Geçtiğimiz yaz (Temmuz 2014) İspanya'ya kampa gittim. 1 aylık kampa o kadar çok etkinlik sığdırılmıştı ki! Bunların arasında bachata yarışması da vardı.

İkinci haftamızdı sanırım. Akşama yarışmanın olacağını ve belirlenen saatte belirtilen yerde olmamız istendi. Gittik. Bir park alanına sahne kurulmuştu. Bir de öğretmen getirilmişti. Herkes bir eş aldı. Bana kimse kalmamıştı, bu yüzden katılmamayı düşündüm, kenara oturdum. Dansçı olduğumu bilen arkadaşlarımsa itiraz ederek bana İngilizcesi olmayan ama bachatada harika bir adam buldular eş olarak. Bachata eğitmeni önce temel hareketleri öğretti, sonra biraz daha zorlaştırdı. Herkes bir şeyler kaptı sonuçta. Ben zaten önceden temel hareketleri bildiğim için, benim için de pratik olmuş oldu.

Yarışma başladı. Partnerim çok başarılı olduğu için midir bilmem, herkes beni izlemeye başladı! 20 çift vardı, herkes elendi. Ben ve çok tatlı iki arkadaşım kaldık son olarak. Birimiz birinci olacaktı. O ana kadar birinci olmayı istiyordum ve kendimi dansa inanılmaz vermiştim. Etrafımdaki gözleri görünce birinci olmama gerek olmadığını düşündüm. Bariz kazanacaktım fakat jüriye işaret ettim, onları birinci yapması için. Sonuçta onlar birinci oldu ve hemen yanıma geldiler. "Sen harikaydın, sen birinci olmalıydın, sen bizim için birincisin!" diye beni teselli ettiler. Ben de "Yapmayın arkadaşlar, siz çok iyiydiniz, hak ettiniz!" dedim ve alnıma parmaklarımla L (loser'ın baş harfi) yaparak poz verdim. Bol bol fotoğraf çekildik.

Kampın sonuna kadar benim dansım konuşuldu. Nereye gitsek benden dans etmem istendi. Ben de kırmadım. En sevdiğim şey sonuçta...

Canını Yediğim!



Yarın işe gideceği için uyuması gerekiyordu. Sırtından sarıldım. Elimi koynuna aldı. Böyle daha rahat uyuyor çünkü. Uykuya daldığı anı anlayabiliyorum. Uyumuştu. Tuvalete kalkmam gerekti ve elimi yavaşça çektim koynundan. Tam kolumu kaldırıyordum ki elimi parmak uçlarımdan geri yakaladı, koynuna soktu. Sonra yarı uykulu, belki de tamamen uykudaydı, elimi öptü defalarca, koklayıp "ohh" diye diye... Kanım kaynadı o an! Tutup kafa atasım geldi! Sıkmak istedim hunharca!


Nasıl seviyorum bu kadını belli değil ya.
Sevgilinin yanında kardeş, anne, dost, evcil hayvan bana.

Lavabomuzdan çıkan zıkkım

Dün ev arkadaşım sürekli tıkanan banyo lavabomuzun içini artık açmanın zamanının geldiği söyleyip vidasını söktü ve içinden çıkan çok güzel midemizi bulandırdı. Lavabonun tıkanmasının sebebi saç falan değilmiş. Baya bildiğin mantar oluşmuş orada. Yanı mantar mı bilmiyorum adı ama iğrenç bi şey! Balık eti gibi görünüyor böyle. Balığın kılçığı da lavaboyu tutan vida. Yani vidayı yutmuş aslında mantar,çürümüş iyice. Mantar tutuyormuş o boruyu.

Bizden önce kalan kadın nasıl pismiş belli değil.

6 Nisan 2015 Pazartesi

Unutursam Fısılda

image



Ne güzel bir filmdi bu böyle!
Müzikleri,şiirleri,oyunculuk...

Mesela ben gözümden akan yaşları tutamadım bir sahnede. Hani Ayperi, Tarık'ın peşinden gidiyordu ya. Sonra ablası sokaktan geri getiriyordu onu eve... "Senin evin burası." İşte orada başladı ve artık durduramadım. Ağlayacağımı düşünmüyordum, duygusal bir film gibi düşünmemiştim çünkü. Fakat dediğim gibi, o sahneden sonra hıçkırdım durdum. Sessiz sessiz böyle...

image



Bir de müzik "BEN DE DELİREBİLİRDİM, YOLDAN ÇIKABİLİRDİM..." diye girdi. O anda izlediğim arkadaşımla beraber kopmuşuz. Kenan Doğulu çok güzel yazmış şarkıları...

3 Nisan 2015 Cuma

Vizeler vizeler

O çeviri sınavı neydi öyle be hoca be! Bir cümle yazmış, 3 satır! Çevir çevir bitmedi. Bağlaç da bağlaç, arada virgüller ve yine bağlaç... Yapamadım. Kurtarılabilecek bie not alsam bari.