30 Aralık 2019 Pazartesi

Düşünme, düşünme, düşünme... DÜŞÜN AMK DÜŞÜN!

Stres kötü. Stres iyi değil sevgili okur. Vücudu da ruhu da çürütür. Stres yapmamalıyım; "biz iyi değildik, ayrılmamız gerekiyordu, birbirimize iyi gelmiyorduk, sürekli kavga ediyorduk" diye diye yine de anlatamıyordum kendime.

 
***
Biz birbirimizi büyüttük. 
Ben hatalarımı gördüm. O da görmüştür, inanıyorum. Şu halimizle belki daha iyi olabilirdik ama geçti gitti. Geçmeseydi, gitmeseydi, keşke daha iyi olsaydım, keşke sürekli kavga etmeseydik, keşke ben de alttan alabilseydim, keşke gardımı düşürebilseydim, keşke üzülmekten bu kadar korkmasaydım. Eski konuşmalarımızı okudum -çünkü siliyorum artık- sürekli tartışmışız. Bir gün normal, ertesi gün tartışma. Okurken yoruldum, sıkıldım, ofladım ve atlayarak okumaya devam ettim. Bunları bir de yaşadık biz! Çok yüklenmişiz birbirimize. Bu kadar tartışma olmamalıydı. E tabii bacaklarımız tutmaz artık, tabii ki taşıyamaz hale geliriz!

***

Tam aklımı başka yere veriyorum, bir süreliğine eskiyi unutuyorum, anımı yaşıyorum, güzel de gidiyor; sonra bir anda her şeyden soğuyup kabuğuma çekiliyorum. Hayatıma giren insanlara bunları yaşatmaya hakkım yok ama "Bazı insanlar bize bir ders vermek veya yeni bir düşünce şekline tabi tutmak için hayatlarımıza kısa süreliğine girerler. Ders öğrenilene kadar onları tekrar tekrar yaşamayı seçeriz.". Belki ben de onlara bir şey öğretiyorumdur... 

Mesela öğrendiğim bir şey var: Her insan her an doğruları duymak istemeyebilir. Bazen de bulutların üstünde dolaşmak istiyordur. Neden hayal kurmaktan alıkoyayım ki birini? Hayal kuramayan insan mutlu da olamaz. Bu kadar gerçekçi davranmamalıyım.  

Bir başka şey: Her zaman açıklama yapmaya gerek yok. Bazen yapılan açıklamalar tartışmaya sebebiyet verir. O anlarda "tamam" deyip geçmek en sağlıklısı olur.


Bir tanesi de: Özel alanlara her zaman, en başından itibaren saygı duyulması gerektiği. Kimse kimsenin özel alanına girmeyecek. Bazen kendine bile anlatamadığın şeyler vardır, bunları henüz kendine anlatamamışken bir başkasına göstermeye ne gerek var. Şifre verme, günlük okuma, sağa sola soruşturma gibi eylemlerin akıldan bile geçmemesi gerek. Güven bir anda oluşmaz. Sabredip oluşmasını beklemek gerek.

***

Stres olmamalıyım dedikçe stres geliyor aklıma. Uyku basıyor. Ellerim uyuşuyor, ayaklarım tutmuyor. Pembe Fili Düşünme... 


 

Kitaplar en iyi yardımcılarım.

24 Aralık 2019 Salı

Neler Olmuş Şöyle Bir Baktım

Ben ne kötü şey yaşarsam unutuyorum sevgili okur. Bazen iyi şeyleri de unutuyorum. Ne bileyim, ben de böyleyim işte. Geçmişin anılarını unutabiliyorum. Arada taktıklarım olabiliyor, onlarsa asla gitmiyor aklımdan. Hele ki sevdiğim bir kişilik tarafından bana gelmişse bu. Ne yaşamışım diye şöyle bir baktım yazdıklarıma. Hatırlamak ve "Neden olmadı?" diye tekrar tekrar sormamak için. Hoş, burada genelde güzel şeyleri yazmışım. Yaşadığım olumsuzluklar başka bir yerde yazılı.

En başktaki heyecanımı hiç unutamadım. O anı düşündükçe hâlâ kalbim hızlanır. Karanlığıma doğan güneşi nasıl unutayım ki? Unutamam. Bunu da defalarca bir oraya bir buraya yazmışım zaten: Kasım 2014'ün Yeri Bambaşkadır Bende



Sonra hiç kopmak istememişim, çünkü hayat gibi bir şey bulmuştum. 2 saniyem onu düşünmeden geçmemiş. Değişmişim, hiç böyle olmamışım: Sen...

Bu şarkı bizim içindi sanki:

https://open.spotify.com/embed/track/4XVif6rh9oYMIjazZ5F65A

Sonra, memleketine döndü, okulu bitti. Güneşim kayboldu 21 günlüğüne. Bulutlar bir türlü dağılmıyordu sanki. Aklımı, onun gitmesinden başka bir şeye veremiyordum, çünkü dönmeyecekti. Taşınmıştı. Ama döndü! Doğa bize yardım etti. Yanımda iş buldu. Geldi: Heyecan!

Şimdi bu heyecanı başkası yaşayacak...

Sonra geldi. Biz beraber yaşamaya başladık ve 2016'dan sonra yavaş yavaş bitmeye başladık. Onu bulduğum günü hiç unutmadım ama kaybedişimi fark ediyordum. Sürekli kavga ediyorduk. Sevgisini hissetmiyordum ilk zamanlardaki gibi. Heyecanını hissetmiyordum. Yorulmuştu. Belki de ben yordum. Sonuçta bende çok emeği var. Hep derim, bana bir sevgiliden başka anne, kardeş ve arkadaş da olmuştu o. Bunu yapmak kolay değildir. Belki içinden geliyordu, belki de yaparken gocunmuyordu ama yine de yormuştur, eminim.

Sevgisini hissetmedikçe daha çok üstüne gittim. Bir türlü göremiyordum. Sanki hep uzaklaşmak istiyordu. Sanki sıkılıyordu. Belki benden sıkılmıştı, belki de genel olarak yaşadığı hayattan zevk almıyordu. Ben de almıyordum. Yanımda uyurken çok ağladım, beni sevmeyen bir insanın yanında neden durduğumu sorgularım aylarca. Ona belli etmek istemedim, çünkü zaten ruhsal sorunları olan zor bir insandım ona göre, bir de bunu gösterirsem iyice kafayı yer diye içime attım. Atmamam lazımmış. Patladım. Acı bir şekilde öğrendim. Sonra bir şey oldu, ben sakinleştim. Benden gideceğine emindim, o yüzden sakinleştim. Bir gün gideceğini söylediğinde üzüldüm, ama yapacak ne vardı ki? Ben de artık, onun istediği gibi "an"ımızı yaşamayı denedim. Ee bir gün benden kesin olarak gideceğini biliyordum artık. Her an başkasını sevecekmiş gibiydi. Belki ben soktum aklına, belki de zaten olacağı vardı, başkasından hoşlandı. Sakince konuştuk. Öyle bir şey olmayacağını söyledi ama ben artık benden gideceğine kesin olarak inanmıştım. Zaten daha öncesinde benden ayrılmak istediğini söylemişti ve bir an önce evleri de ayırmak istemişti. Sonrasında ne kadar "'iyi ki' devam ettik, ayrılmadık, ikna ettin, değerimizi anladım" dese de o zaman kararını vermişti o, ayrılık gerçekleşmeliydi. Geriye sadece kırıntılar kalmıştı bizden ve de bir iz. Sıkılmıştık artık.

İyi ki severek ayrıldık. İyi ki nefret etmeden bitirdik bizi.

Ben yine karanlıktayım. Güneş doğmuyor, ışıklar 10'da sönüyor.

Bana yaşattığı şeyler için teşekkür etmem lazım.
En başta, bana yeniden sevebileceğimi gösterdiği için;
sevmeyi ve sevdiğin için savaşmak gerektiğini öğrettiği için;
okulumu bitirmeme yardımcı olduğu için;
beni sıcak tuttuğu için;
hiçbir şeyin sonsuz olmadığını anlamamı sağladığı için;
anı yaşamanın önemli olduğunu anlattığı için;
insanın her zaman önce kendisini sevmesi gerektiğini içime işlediği için.

Ben büyüdüm.

Sevmeyi öğrendim. İlişki yaşamanın hem mutluluk hem acı verdiğini öğrendim. Tecrübe edindim.

Ben büyüdüm, geliştim.

Muhtemelen okumayacaksın bu yazdıklarımı ama yine de sana bir şey söylemek istiyorum: Ben seni hiç unutmayacağım. Kalbimin ortasında değil ama bir köşesinde hep var olacaksın. Ortaya bir başkası geçecek ama sen mutlaka bir kenarda olacaksın, gördüğüm zaman tebessüm edeceğim, dengesiz bir sevgi barındırmamam gerektiğini anlayacağım...

Hoşça kal Koala'm...
Belki başka bir hayatta karşılaşırız; bu sefer kafan karışık değildir, benimle evlenmek istersin. Kim bilir.
Bana verdiğin o bir çift kanadı çıkarıyorum artık.

Yolun açık olsun.

Acıyor

Canım yanıyor.
Ama neden?
Aklım almıyor, nedenini bulamıyorum.
Sadece kalbimde bolca sızı. Hep hızlı atıyor, bir yerden haber gelecekmiş gibi; tatlı ya da acı.

Hani laktoz alerjin vardır ve süt içmemen gerekir ya. Tadını çok seviyorsundur ama içersen sana zarar verecektir. İçmeye yeltenemiyorsun, sonucundan korkuyorsun; çok seviyorsun ve tadını unutmak seni kahrediyor; bir daha hiç içmemen gerekiyor ve kendine bunu anlatamıyorsun, içinde sürekli bir umut.

Boş ver be, sen de meyve suyu içersin...

Kolaydı!

20 Aralık 2019 Cuma

Gel Gel, Bir Daha Bırakmayacağım, Tamam

Eveeet, antidepresana yeniden başlamış bulunmaktayım sevgili okur. Bir daha da bırakmayı düşünmeyeceğim, çünkü iyileşmiyorum. İyileşilmezmiş zaten. Terapi ya da ilaçla, ruhsal durumun etkileri dengelenmeye çalışılırmış.

Her doktor farklı bir şey söylüyor babasını satayım!

En son memlekete gittiğim günlerde yaşadım anksiyetemin zirve noktasını. Yılda 2 kere (geçtiğimiz yıl, yılda bire ve bu yıl da iki yılda bire düştü) tiroit ultrason kontrolü yaptırıyorum. Kan tahlili falan yapıyorlar. 2016 yılında boynumun solunda önde lenf şişliği vardı. Tam bu 15 Temmuz zamanlarında olmuştu hatta, çok iyi hatırlıyorum, Fethiye'deydim. Memlekete gidince hemen doktora gittim, ultrason ile baktılar. Lenf noduymuş.
Ara ara şişer inermiş bunlar. Bazen inmeyebilirmiş de. Sürekli enfeksiyon geçirenlerde kolay kolay inmezmiş. İlk doktor kontrol ettirmekle ilgili bir şey söylememişti. İkinci doktora Ankara'da gittim. Yıllık kontrol yapıp takip edelim, bu küçülmez, büyür ya da yerinde kalır dedi. Üçüncü doktor ineceğini söyledi. Tiroit doktoruma da bunları söylediğim için her tiroit ultrasonunda o lenf noduna da bakıyorlar ve ebatını not ediyorlar. Geçtiğimiz yıl, tiroit nodüllerim kayboldu (sanıroyum ki diyetin ve girdiğim makinenin etkisi büyük)  ve lenf nodu da yok denildi. Ben inanmadım, çünkü elime geliyor yani aynı şekilde. Sorun etmedim. İLaç kullandığım zamanlardı bunlar. Bir de o zamanlar çalışıyordum. Sevgilim vardı. Yaşadığım evi seviyordum.

Bu yıl kontroller geldiğinde bir telaş başladı bende. İlacı bırakalı neredeyse 1 ay olmuştu. Hayatım pek düzende de gitmiyordu. Dolayısıyla her şey üst üste gelecekmiş gibi düşünüp panikledim. İşimden ayrıldım, evimden ayrıldım, eşimden ayrıldım. Bir de salak gibi antidepresanı bıraktım. Halbuki iyi hissettiğimi düşünüyordum. Doktor da onaylamıştı. Kendi başıma karar vermedim. 3 ay boyunca dozaj azaltarak ilerledik. Neyse. Son kontrolde doktor rapora yazmaya bile gerek duymadı bu lenf nodunu. Minnacık, korkulacak ve takip gerektirecek bir şey değil dedi. Ebatını sordum, öncekilere göre büyümüştü ama yine de sorun etmemem ve kafama takmamam gerektiğini kendime anlattım. Bu etki sadece 4 gün sürdü. Memlekete gittiğimde birden dank etti!

Bu büyümüş ki, neden sorun etmiyorum ben bunu? Sorun etmem lazım! Kontrol ettirmem lazım. Bence doktor baştan savdı beni. Ya bir şey varsa? Geç kalmamam lazım. Doktora tekrar gitmem lazım. Ama gerek yok ya, işte bak adam ultrasonda görüp de sorun etmedi yani, ben neden edeyim şimdi tekrar? Bunlar hep benim anksiyetenin etkisi, başka bir şey değil. Kendime gelmem lazım. Tamam tamam doktora gitmiyorum.

Bir gün sonra, kafayı yemek üzereydim. Teyzem kahvaltıya davet etti, ama o kahvaltıyı nasıl yaptım, günümü orada nasıl geçirdim bilmiyorum. Etrafıma çaktırmamam lazım diye içimde patlattım. Nitekim gece oldu ve annemi uyandırıp hemen ilk güne randevu aldırdım. Doktora gidene kadar bir gün daha geçti ve ben sadece uyumak istedim, düşünmemek için. Yoksa sadece kötü şeyler düşündüm ve iyi şeyleri aklıma getirdikçe daha da kötü düşünmeye başladım. Beynim iyisavar gibi çalışıyordu. Ertesi gün üniversite hastanesine KBB doktoruna gittim. Doktor ultrasona bile gerek duymadı. Şikayetimi dinledi, korkarak her şeyi anlattım, biraz da abarttım ki daha çok ilgilensin diye (bunu aile hekimim önermişti), muayene etti. Alerji ilacı ve bir antibiyotik verdi.

Rahatladım.

Ama nasıl rahatladım.

Tüm aileyi ayağa kaldırmıştım çünkü. Belli etmemeye çalışsam da ediyordum bir şekil. Annemle babam bir an önce tekrar psikiyatra gitmemi söylediler. Ankara'ya döndüm ve psikiyatra tekrar gittim. Halbuki 1 ay öncesinde gitmiştim ve ilaca başlamıştım. İlacın hiçbir etkisi olmamıştı. Psikiyatrla konuşunca ilacın dozunu arttırdı. Prozac 40 mg kullanıyorum şu anda. Sanki biraz daha olsun rahatlamış gibiyim ama yine ara ara aklıma hastalık düşüncesi geliyor. Son psikiyatr da hipokondriyazim olabileceğini söyledi. BITCH YOU SAY?! Prozac ne kadar işe yarar bilmem ama etkisi olmazsa bir başka doktora gideceğim.

Bundan sonra da "ay ilacı kullanalı 15 yıl olmuş, artık bıktım, doktora gideyim de bırakayım" gibi saçma salak cümleler kurmamaya çalışacağım.

Hoş geldin bahar la la la...

18 Kasım 2019 Pazartesi

Huzurludur Umarım

Eski yazılarımı okurken anneannemin vefatına denk geldim (Şu anda onun yeleğini giyiyor olmamın da etkisi olabilir.). Yine aklıma düştü. Her an kendisi için dua ediyorum, ne kadar işe yarar, ne kadar ona gider, gidiyor mu, işe yarıyor mu bilmiyorum ama yapıyorum yine de bunu. Ne olduğunu bilmiyorum, bu nedenle de yapmamın bir zararı yok. Faydası oluyorsa ne âlâ...

***



Ne işe yaradığını bilmediğimiz konularda bir şeyler yapmamız da ayrı bir konu. Belki gerçekten böyle bir şey var, belki de yok ve kendimizi rahatlatmak için yapıyoruz. Kendimizi düşünerek yapıyoruz bunu. Evet. Friends'in 5. sezon 4. bölümünde Joey, Phoebe'ye "iyi bir şey yaptığın zaman karşılığında en azından mutluluk alıyorsun, yani karşılıksız iyiliği hiçkimse yapmaz" diyordu. Bu konuşmayı asla unutmadım. Bu benim yaptığım da, en azından kendimi iyi hissetmek için yaptığım bir eylem. Herkes bunu böyle yapıyor. Bir aç doyuruyorsun, iyilik yapıyorsun, karşılıksız yaptığını sanıyorsun ama aslında bir karnı doyurmanın, bir canı mutlu etmenin verdiği haz veya mutluluk ya da kendini önemli hissetme durumu var ortada.

***

Anneannem hiçbir torununun düğününü göremeden gitti. Halbuki torunlarını çok severdi, düğünlerini görmek isterdi, onların çocuklarını sevmek isterdi... Kuzenimin bebeğini kucağına alsa, boncuk boncuk dökülürdü gözyaşları, okur üflerdi, severdi, koynuna alırdı, sonra ağlamaya devam ederdi ama mutluluktan... Onu görünce biz de ağlardık, mutluluktan. Az önce gözümün önüne bu geldi sevgili okur. Keşke görebilseydi hepsini. Hayata bak ki, vefatından 1 hafta sonra bir kuzenim, 4 ay sonra öteki kuzenim evlendi.

13 Kasım 2019 Çarşamba

04.06.15

Sıradan bir odadan kaçma oyunu olması gerekiyordu. Eğlenmek ve kafamızı hala çalıştırıyor olup olmadığımızı öğrenmek için gitmiştik. 3 kişiydik ve iki gruba ayrılmamızı istediler. Ben tek kaldım, Deniz ve Ali birlikteydiler. Her gruba farklı renkli can yelekleri verdi odanın yaratıcısı. Benimki parlak bir sarıydı. Aynı odaya gireceğimizi sanırken, Deniz ve Ali başka bir odaya girdi. Belki de bir yerde karşılaşacağızdır diyerek odanın kapısının kapatılmasını onayladım. 1 saat içinde tüm odaları geçmemiz gerekiyordu ve çıkış kapısı, süre bitene kadar açılmayacaktı.

Karanlık odada tek başımaydım. Girmeden önce oyunun hikayesini okumadığım için de ne yapacağımı bilmiyordum. Korkudan mı, heyecandan mı bilmiyorum nefesim daralmaya ve kalbim çok hızlı atmaya başladı. Durmadan nesnelerin altına baktım bir şeyler bulmak umuduyla. Müzik kutuları, kül tablaları, kitaplar... İpucu veren birkaç kağıt buldum fakat çözemedim. En az 20 dakika böyle geçti.



Sonra birden bir kapı açıldı ve Denizle Ali girdiler içeriye! Deniz, bu tür oyunları daha önce de oynadığı için tecrübeliydi ve ne yapılması gerektiğini biliyordu. Lider olarak onu seçtim ve ne derse yapmaya karar verdim.

Birinci odadaydık. Deniz, fatura bulmamız gerektiğini söyledi. Fatura aramaya o kadar dalmışım ki, Ali'nin ne yaptığını hiç görmedim. Ağzı kapaklı bir çömlek buldum. İçi kağıt doluydu. Bütün faturaları seçtim. Bulduklarımızın hepsini birleştirdik ve ortaya bir sayı çıktı.  Hemen, ikinci odaya açılan kapıya gidip şifreyi girdik.

İkinci odada bir sürü oyuncak vardı. Oda rutubet kokuyordu ve ışık çok yetersizdi. Deniz birden "MÜZİK!" diye bağırdı.

***

Yarım kalanlarda bugün.

2015'te yazmaya başladığım bu hikayenin devamını neden yazmamışım?! Acaba ne düşünüyordum? Aklımda ne vardı? Keşke yazsaymışım.

3 Kasım 2019 Pazar

Antidepresan Bırakma Süreci #10

Ev değiştirmeydi, işten ayrılmaydı, ilişki bitişiydi; müthiş bir zamanda antidepresanı bırakmaya karar vermiştim. Evet.

Doktor ile bir program çıkarıp bırakma sürecine girmiştim. İlacın sonuncusunu 29 Ekim'de içtim.

Müthiş bir sinir başladı. Diş sıkıyorum. Korkularım çoştu, kimi zaman durduramıyorum bunu. Düşüncelerime hakim olamıyorum. Kötü düşünmemeliyim, iyiye odaklanıp evrene iyi enerji yaymalıyım diyorum ama hastalıklı düşünceleri kafamdan kolay kolay atamıyorum. Düne kadar kafayı yiyeceğimi sandım bu düşünceleri atamamaktan. Dün akşam ve bugün bir etkinlik içerisinde olduğum için midir bilmem, daha iyiyim.

En ufak bir şeye sinirlenmek de sinirimi bozuyor. Kısır döngüye bakar mısın sevgili okur?

Yine vücudumu çok dinlemeye başladım. Neremde ne sızı var, neresi karıncalanıyor, nerede bir değişik his var, takılıyorum. Düzelteceğim.

Elimi defalarca yıkamaya başladım. Bunun farkındayım. Durduramıyorum ama durduracağım. Düşüncelerimle halledeceğim. Bence o irade ve güç bende mevcut. Sadece şu agresiflik konusunda biraz yardım gerekecek gibi. Önce kendim iyileştirmeye çalışacağım tabii.

Kendi kendime halletmeyi deniyorum şu an. Henüz çok yeni. Başarırsam ne âlâ. Başaramazsam yardıma koşacağım. Tek başına yapamıyorsam zorlamanın âlemi yok sonuçta.

Ayrıca, sıkıntıların farkında olmak da hoşuma giden taraf oldu.

11 Ekim 2019 Cuma

Naparsın ki?



Hayatına birini alıyorsun.
Sanıyorsun ki hiç bitmeyecek, sonu hiç gelmeyecek.
Düzenini ona göre kuruyorsun, yaşayışını ona göre şekillendiriyorsun. Aldığın şeylerde hep siz varsınız, attığın her adımda hep birliktesiniz.

Ama bitiyor işte. Her şeyin bir sonu var.

Neden bir sonu yokmuş gibi hareket ediyorsunuz ki? Birden aksi durumla karşılaşınca kalakalıyorsunuz o zaman işte, çünkü hiç planlamamış oluyorsunuz. Ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.

Tamam sürekli sonu düşünerek hareket etmeyin ama bir sonun olduğunu da düşünerek bir B planı yapın, kenarda dursun.

Hayır şimdi onca hatırayı nereye koyacağım? Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Anılardan bahsetmiyorum, nesnelerden bahsediyorum. "Beni asla unutmayacaksın" nesneleri.

İnsan birine hediye verirken bunu amaçlıyor sanırım: "Ne yaşarsak yaşayalım, sana verdiğim bu nesneyle hep kulağının arkasında olacağım!" Bencillik bu. Ne benciliz gerçekten.

24 Temmuz 2019 Çarşamba

Agony

Canım acıyor kendi yollarımızda ilerledikçe, adım attıkça bir parçamı geçtiğim yolda bırakıyorum.

Çanta değişimi yaparken, uzun süredir kullanmadığım çantamın ön gözünde, küçük karton bir kağıda yazılmış halde şunu buldum:




Tesoro, Kıvırcık'ı seviyor!






Ta midemden geldi gözyaşlarım ve sızısı.

Yıllar önce bir şeyler yazıyordu: "Ben 'son'umuzu hiç düşünmüyorum ve ben hiç bizsiz bir dünya düşünmüyorum. Ama sen beni anlamak için bile dinlemiyorsun. ... Hayatında yaptığın, yapıyor olduğun ve yapacağın her şeye saygılıyım ama bana olan güvensizliğine saygılı olmamı bekleme, bırak da kızıp bağırayım. Bana güven." 

Güvenmeye çalıştım, kendimi zorladım... Sonra yine kırıldı güvenim. Biliyordum böyle olacağını. Neden inanıp da güvenmek için zorladım ki kendimi? Olaylar patladığında, zaten güvenmiyordum, der avuturdum kendimi. Şimdi, beni inandırdı ve kandırdı, demekten alıkoyamıyorum beynimi.

Ona güvenmeyi çok istiyordum. Belki belli edemiyordum ama ÇOK istiyordum! Kendimi kollarına bırakmak, huzurla uzanmak istiyordum. Sırtımı dayadıklarım, karşılarına başkalarını almış ve bir anda kalkıp gitmişlerdi hep. O yüzden, bu sefer dayanağım sağlam, demeyi çok istedim! Yorgundum çünkü, sürekli düşüp kalkmaktan dizlerimde derman bitmişti. Artık düşmek istemiyordum. Ama yine düşeceğimden çok korkuyordum. Dayanağımın sağlam olup olmadığını tartıyordum hep. Sonra tamam dedim, sanırım yıkılmayacak. 

Öyle güzel çatladı ki!


Kim ne sararsa sarsın sağlam olamayacağını anladım. 
Bir kere, bensiz bir dünya düşünüyordu. Bensiz bir hayat kurmayı. Ve bunu en başından beri düşünüyormuş! Öyle söyledi. En başından beri, aslında bizim bir "son"umuzun olduğunu düşünmüş. Bize dair bir son hep varmış aklında... Bilmiyordum, dedim, ben hep benimle olmak istediğini sanıyordum. Bir başka toprağa kök salmak ve meyve vermek istediğini bilmiyordum! Çünkü bana bizsiz bir hayat düşünemediğini söylemiştin, sana güvenmem için bana bağırıp çağırmıştın!

Bensiz bir hayat kurmayı düşündüğünü duyduğumdan beri kendime gelemedim hiç. Hep biriktim. Doldum durdum. Başka bir tarafa doğru dalını uzatmana göz yummaya zorladım kendimi, mantıklı davranmaya çalıştım. Her ne kadar ortada mantıklı bir durum olmasa da; her ne kadar, karşıdakinin senin dalını tutma ihtimalinde benden kopacak olma halin ortaya çıkacak olsa da, mantıklı hareket etmeye çabaladım. Gitmek istiyorsan zorla tutamam dedim, bendeki dalını kesip yine gidebilirsin. Sen de kesmek istemedin, acıyacağından korktun belki, belki de öteki tarafta kök salamayacağından. 

Dedim ya, ne zaman ki "biz"e dair bir hayat düşünmediğini duydum, o zaman dökülmeye karar verdim. Ne olursa olsun döküldüm durdum. Seni sular altında bırakacak olsam bile. Çünkü neden engelleyeydim ki? Benim, senin hayatında bir yerim olmayacaktı bir gün. Daha fazla dolmamın anlamı yoktu. Dizlerim zaten güçsüzdü. Sonra ikimiz de sular altında kaldık. Evet, ben boğdum bizi, ama devrilip dökülmemi sağlayan da sen oldun. 

***

Beni sevdiğini çoğu zaman anlayamadım. Her gece bana dokunmadan uyuyamıyordu, eğildiğimde doğrultuyordu evet. Yanımda huzurlu ve mutlu olduğunu söylüyordu. Bensiz bir aktivite yapmadığını, zaten bensiz de hareket etmek istemediğini söylerdi. Benden önce tanıştığı insanlarla konuşmaya devam edeceğini ve buna bir çözüm olmadığını beynime kazımaya çalışırdı. Onları kenara bırakmamı ve sadece ona odaklanmamı isterdi, hayatındakilere değil.  

Nasıl yapabilirdim ki? O yapabilmiş miydi?
Peki, bensiz bir aktivite yapmak istemiyor muydu? Yapmamış mıydı hiç?

Ben o istemiyor ve istemez diye çıkardım insanları hayatımdan, sildim. O yapmazdı çünkü, ondan önce konuşmaya başladığım insanlarla iletişimde olmamı kaldıramazdı. Nasıl yapsın ki? Üzülürdü bir kere. Ama düşünmüyordu hiç benim de üzülebileceğimi... Onsuz aktivite yapabilmemi isterdi, oysaki ben istemiyordum ki. Hiç istemedim onsuz bir şey yapmak.

***

Bir gün bir kavga etmiştik. Saçma sapan bir kavgaydı. Sosyal medyaya olan ilgime, ona verdiğim zamana, takip ettiğim insanlara ve peşimden gelenlere kızardı. Hem de çok! İki kelimeyi bir araya getiremeyen insanların, siber medyada konuşmasını ve böyle çevre edinmesini saçma bulurdu. "Dünyada isminin kalmasını istiyorsan, bir mimar ol, avukat ol, düşünür ol, ressam ol, edebiyatçı ol, kendi felsefeni belirle, bunlar seni ölümsüzleştirsin, orada burada yazdıkların değil. Vasıfsızken ünlü olmuşsun ne gereksiz." derdi...

Şimdi o ne yapıyor?

***

Eskiden, onun huzuru olmak için doğduğuma, yüzünü her daim güldürdüğüme, elini hep sıcacık tutacağımı bildiğine inandığını söylerdi... İstedim! 

Bende kalmak isteseydi, hiç üşütmezdim ki onu. Gerekirse kendimi yakar, yine de ısıtırdım!

Bende kalmayı yavaş yavaş aklından çıkarıyordu zaten. Hatta birkaç kez gitmeyi bile düşündü. Bencillik edip tuttum. Bencillik ettiğimi söylemişti onu tutarak. Sonra da iyi ki tuttun demişti... 

İyi ki mi, keşke mi?

Her şeye rağmen diyordum ki, bir gün bir kadınla devam etmek isterse kapımı mutlaka açacağım ona! Ama nasıl yapabilirdim ki? Biz kırık dökük bir zemin üzerindeyiz, her an karanlığı boylayabiliriz. O da biliyor bunu, ikimiz çatlattık çünkü. Düşüncem yanlıştı bir kere: O asla gelmek istemeyecekti. Zaten sıkılmıştı benden yüreği. Sağlam bir temel arıyordu, belki çevresini belki de kendisini mutlu edeceği. Bir harabenin ortasına geri dönemezdi. 

Ben...
Bense çatlaklarım kaynamadan kimseyi alamam ki omuzlarıma. Yine düşerim, yine düşerim. Ama acele etmiyorum şimdi, kendi haline bıraktım kırıklarımı, nasıl kaynarlarsa kaynasınlar. Yakın bir zamanda olacağı yok hiçbir şeyin, bu yüzden doktor doktor gezmeme gerek yok. Hem zaten, gelebilecek olan bir şey de yok. 

Nasıl değişiyor hayat.
Nasıl değişiyor insan.

Dün söylediğinle bugün aynı fikirde olmuyorsun. 
Dünkü fikrini empoze etmiş olsan da, bugün fikrin değiştiğinde güvenini kırdığını hissetmiyorsun kimsenin. 
Çünkü dün ile bugün bir değilsin. Bunu kabul etmişsin. 
Bir önceki söylediğinle kimseyi kırdığını düşünmüyorsun. 
Çünkü kimsenin dün ile bugün bir olmadığını düşünüyorsun. Buna inanmışsın.

Ama ben yine de ileride değişeceğini düşündüğünüz şeyleri, sanki hiç değimeyecekmiş gibi dan dan söylemeyin derim. Herkes demez ki bu insan dün ile bugün bir olmayacak diye... 

Kırmamaya çalışın hiçbir somutluğu, hiçbir soyutluğu...
***

Bugün güzelce bir acı çekip, yanında sigara içerek akciğerlerimi, alkol içerek de karaciğerimi çürüteyim diyorum. 

Bu da son olsun.

23 Temmuz 2019 Salı

Antidepresan Bırakma Süreci #9

Efendim, psikiyatra gittim. Anafranil'in bırakma sürecinde geri çekilmenin daha çok belirgin olabileceğini belirtti ve ilacı bırakmak isteyenleri Prozac ile bıraktırdığını söyledi.

20 mg Prozac verdi. İki hafta boyunca her gün alacağım. Daha sonra gün aşırı alacağım ve sonra da 3 günde 1 alıp bırakacağım. Sonrasında da kontrole gideceğim.

Psikolojik midir yoksa gerçekten etkili midir bilmiyorum ama o baş dönmem ve gözlerimdeki o sinir bozucu olay, ilacı aldıktan 5 saat sonra azalarak geçti...

Ve bu sırada da başvurduğum bir iş için mülakata gittim. Gerçekten hiç çalışmadan gittim ve çok rahattım. Hani baş dönmesi yüzünden vs. rahatsız olurum diye düşünüyordum. Nitekim güzel geçti. Eğer olumlu olursa kurumsal bir şirkette, hem de evimin çok yakınında çalışmaya başlayacağım!

Şu aralar gerçekleşen bir gezegen olayı nedeniyle yeni bir işe başlamayın deniliyor ama skerler hahah!

Gibi gibi

Ne kadar garip sanki hiç gitmemişim gibi hissetmek.

Evimden uzakta, tatildeymişim de tatil bitince geri dönecekmişim gibi.

Ben tatildeyken evime tanımadığım insanlar yatıya gelmiş gibi.

Kendine gel Kıvırcık, tatilde değilsin!

21 Temmuz 2019 Pazar

Antidepresan Bırakma Süreci #8

Efendim, iyileştiğimi düşünüp bir de artık daha fazla ilaç kullanmak istememem sebebiyle antidepresanı bırakmaya iyice karar vermiştim artık, biliyorsunuz. Cymbalta 60 mg kullanırken Cymbalta 30 mg (iki kutu), Anafranil 25 mg (2 kutu) ve Anafranil 10 mg (bir kutu) kullanarak bıraktım. Bugün 4. gün. 17 Temmuz 2019 Çarşamba günü son kez içtim.

Neler oldu?

Önceleri, ilacı almayı gün içerisinde biraz geciktirsem gözlerimi hareket ettirince bayılacak gibi olma durumu/saliselik odak problemi durumu oluyordu. Bıraktığım gün bunu zirvede yaşadım. Uyanadığım vakit bir şey yok, akşama doğru başlıyor. Gözlerimi sağa sola çeviriyorum, kalbim anlık hızlanıyor, gözlerim yuvalarından çıkıp geri giriyor sanki, beynim titriyor zınk zınk diye. Hani bir kameranın odaklama anı vardır ya, mercek gidip gelir ve ekran bulanıp düzelir, hah işte o merceğin gidip gelme durumu oluyor. Yani neredeyse 1 saniyelik bir şey bile değil; ama bu olunca o an bayılıyor gibi hissediyorum, dengemi kaybediyorum. Sanki çok sarhoşmuşum da o yüzden böyle hissediyormuşum gibi. En sevmediğim bırakma etkisi bu oldu hep! Biliyorsun sevgili okur. Bu duruma katlanamadığım için tekrar başlamıştım biraz da.

Diğer etkiler olarak, baş ağrısı, baş dönmesi, ishal, iştah kapanması, yorgunluk, uyku hali ve isteksizlik yaşıyorum. Ne yemek yiyesim geliyor, ne oyun oynayasım. Sadece uyumak istiyorum. Sonra uyanınca da "Al işte gün bitti, bomboş bir vakit geçirdin, hayatının X saatini çöpe attın!" demekten alıkoyamıyorum kendimi. Dizi izlerken sıkılıp yarıda bırakıyorum, ev temizliyorum, kendime evde iş çıkarıyorum, sonra diziye devam ediyorum, yine sıkılıyorum vs. böyle devam ediyor.

Bir de şansa bak ki, ilacı bırakmaya karar verdiğim ve uygulamaya koyduğum zaman işimden ayrıldım (şu anda 2 aydır işsizim), çok sevdiğim sevgilimden ayrıldım, ev arkadaşım memleketine gitti. Yani bilumum yalnızlığı yaşıyorum şu an. Üstüne bir de antidepresanı bırakmışım! Hayatımda bir şey oluyorsa küçük küçük ve sırayla gelmiyor. Hepsi bir anda yükleniyor omuzlarıma! Bu da hep benim sınavım oluyor sanırım.

Dün, bırakmanın yarattığı etkileri en aza indirmek için ne yapabilirim diye düşündüm; belki Anafranil 10 mg'ı bir gün alıp bir gün almayarak devam edebilirim dedim. Güvenemedim. Bu nedenle yarın psikiyatra gidiyorum.

16 Temmuz 2019 Salı

Bir Ay Oldu...

Ben de korkuyorum içimdeki bitecek diye ama eninde sonunda bitecek, biliyorum. Kalmayacak artık. Çikolatayı bile bir ay yemesen tadını unutursun artık. Aklına gelmez belki de.

Hem zaten bitmesin de nolsun? Bitmeli içimizdeki. O benimle vakit kaybetmeyip bir an önce evlenmeli, çoluk çocuğa karışmalı, ki zaten boş durmadığını ve yoluna devam etmeye oldukça istekli ve hevesli olduğunu görüyorum; ben de bir an önce onu unutup hayatıma devam etmeliyim yeni ve benimle bir gelecek düşünebilecek bir kalpte. Bir an önce bitsin ve acıyı unutayım artık istiyorum. Öyle ki, nasıl acı çektiğimi dahi hatırlamayayım!

3 Temmuz 2019 Çarşamba

Çok Düşünmek

Dün beni uykumdan uyandırdı bu "eşyalarımı alsam nolur" düşüncesi. Yeni bir eve çıkacak olsam ve eski evimdeki eşyalarımı alacak olsam, orası çırılçıplak kalacak... Perdeleri, ocağı, halıları ve tabureleri bile almam gerekecek. Yeni ve boş bir yuvaya gireceğim çünkü, sadece benim olan.

Peki Tesoro'yu o halde nasıl bırakırım? Perdesiz, oturacak yersiz nasıl yaşayabilir? Durumu bir anda yeter mi her şeyi tamamlamaya?

Bunları düşünmekten sabahın 5'ini ettim sevgili okur. Bir de beynimi en çok kemiren şuydu: Bana sert bir şekilde eşyalarımı bir an önce toplamamı söylerken, o beni düşünmüş müydü bu kadar?

2 Temmuz 2019 Salı

Halbuki Aynıymış

Ne olduğunu bilmesem,
bir şey olmadı dermişim. 
Zaten bir başıma yaşıyormuşum... 
Zaten uzakmışım.
Çünkü dediğim gibi, aslını bilmesem,
her şey normal dermişim.

30 Haziran 2019 Pazar

Dönmeyelim...

Dört buçuk yıl denedik, olmadı. Suçlu biraz sendin biraz ben. Uzatmıyoruz artık. Kalalım gittiğimiz yerde, bir daha dönmeyelim.

Ateşimiz sönmüyor ama yanmıyor da. Ayrılık zor da, napalım, beraberken de olmuyor.

(Güven Baran-Sönmüyor Ateşimiz)

29 Haziran 2019 Cumartesi

Aydınlanma... Karanlığa Doğru.

Şu an inanılmaz bir şey dank etti.
Kalbimi söküp attım...

Ayrılık sonrası, ayrılığı, yeni edinilen arkadaşa anlatmak ve yeni arkadaşın da destek olması, yardımcı olması, mutluluğunu istemesi...

Günlerdir, nereden tanıyorum bu durumu, diyordum...

Bir Kasım gününde yaşamıştım. Ve Kasım'da da aşk başkaydı, vurmuş geçmişti.

Hayırlı iş 20 gün bile beklemiyor gerçekten...

Fark Etmeden

Eskiden "Kıvırcıksız bir yere gitmezsin sen" derlerdi, beni de alırlardı yanında. Benimsemişlerdi. Sonra yavaşça çıktım hayatından... Kimse fark etmeden.
Doğum günün kutlu olsun...
Seni çok sevdim.
Kendimden çok.

28 Haziran 2019 Cuma

Gül

Bir gülü sevdiysen, dikenlerini kesme. Gerçekten, ruhundan istiyorsan eğer, dikeniyle sev.

Gülü sevmek kolay mı? Kim yaklaşırsa, önce bir dikenine denk gelir, nasıl seveceğini bilmiyordur çünkü, neresine dokunacağını. Zamanla anlaşılır ama nasıl sevileceği, öğrenilir, emek verilir. Buna rağmen tekrar dikeni batmışsa gülü suçlama, sen nasıl seveceğini unutmuş olabilir misin?

Gülün dikenlerini budamakla neden zaman kaybedesin? Bir papatyayı sev öyleyse, güle bulaşma boş ver.

Sevdiklerin yolun sonunda...

22 Haziran 2019 Cumartesi

Şimdilik

Her hava kararışında bir dert kaplıyor içimi. Derin derin nefes almaya başlıyorum...

Hele ki bir arkadaşıma yatıya gidiyorsam, onun evine artık gitmiyor oluşum canımı acıtıyor istemsizce.


21 Haziran 2019 Cuma

Evleri Ayırmakla Kalmadık, Kalplerimizi de Ayırdık

Sürgünde gibi hissetmekten hiç alıkoyamadım kendimi. Bu düşünceyi kafamdan atamamıştım Aralık 2018'den bu yana.

Devamını getiremiyorum. Yorulmuşum, şimdi fark ediyorum. Sızlıyor her yanım, kollarım ağrıyor, bacaklarım titriyor.

20 Haziran 2019 Perşembe

2014'ün 10 Kasım'ından Sonra Güzelleşen Hayat Çamura Bulandı...


Bitti sevgili okur. Çok yoruldum, kollarım ağrıdı, hatta bazıları beni suçlu buldu, ben tutunuyorum diye onlar yorulmuş. Olsundu, dayanırdım ama boşaydı tutunuşum. Gelecek görmüyordu. Önüm bembeyaz bir tuvaldi. İlk çiziği bile atılmamış...


1 Yıl Olmuş Bile


Geçtiğimiz yıl bugün, tam da bugün, benim canımın canı dayanamadı ve bizden ayrıldı, uçtu bulutlara kondu...





Ne çabuk geçmiş zaman. Ben olanları daha dün gibi hatılıyorum, onunla yaptığım son konuşmamı dün gibi anımsıyorum. Bir yıldır toprakla beraber, ne ara bir yıl oldu, ne ara? Acısı hâlâ taze, hâlâ yeterince ellerimi açıp, sanki her gün Tanrı'ya onun için dua etmemişim gibi. Daha üzerinden 1 gün geçmiş gibi... Canım anneannem, varsa, umarım huzurlusundur. Biz seni hiç unutmadık, her gün anımsıyoruz ve hiç ama hiç unutmayacağız. Hele ki seninle birlikte yaşayan teyzem sen hâlâ evdeymişsin gibi düşünüyor zaman zaman. 12 Haziran'da, 30 Haziran 2018'deki düğününe çok gitmek istediğin kuzenim doğum yaptı, "Anneme de haber vereyim!" diye heyecanlanıp kaldı teyzem. Sonra parçalandık... Bir torununun düğününü görmeni nasıl da isterdik, hele ki onun çocuğunu görmeni...





Senden 3 gün önce dedem vefat etti, 20 gün sonra da babaannem dedemin yokluğuna dayanamayıp yanına gitti.





Hepsini atlatmışız. Nasıl da geçmiş zaman...


5 Şubat 2019 Salı

Antidepresan Bırakma Süreci #7






Efenim, malum ota boka zam geldi, bir maaşlarımıza gelmedi. Benim antidepresanı doktor yazsa da yazmasa da aynı şekilde ödemesi var. Devletin karşıladığı 3 5 lira bir şey; onu da benden aldığı muayene parasıyla tamamlıyor tekrar zaten.





Aralık ayında, ilacımın bitmesiyle ancak cumartesi günü eczaneye gidebildim ve kçı kırık Cymbalta (60 mg)'ya ne kadar ödeme yaptım?





78 lira.





Benim anksiyetem azalacağına artmaya başladı. Zaten çalışmaya başladığımdan beri doktora yaptığım ödemeler kiram kadar! Yani ya sokakta kalacaksın ya da hasta olacaksın! Hani daha ne kadar zor yaşatabiliriz bu halkı diye devlet kapıları iyi zorluyor.





Hal böyle olunca, ben artık bu ilacı bırakmaya karar verdim. Daha öncesinde, doktor kontrolünde nasıl bıraktıysam, şimdi de aynı şekilde bırakmaya çalışıyorum. Önce Cymbalta 30 mg ve 2 kutu. Daha sonra Anafranil 25 mg 1 kutu. Şimdilik ilk 30'luğun yarısındayım.





Neler oldu?





O gözlerimdeki gıcık his yine geldi. Hoş, ilaç içerken de ara ara oluyordu. Gözlerimi hızlı hızlı sağa sola çevirince, kalbim gözümde atıyor gibi, gözlerim çıkıp geri giriyor sanki, dengemi kaybediyor gibi oluyorum. Bu nedenle kaşlarım çatıklaştı. Biraz da sinir halleri geldi. Örneğin, yavaş internete tahammül edemiyorum artık. Ya da, birisinin ufak bir hareketi bile beni gıcık edebiliyor. Ona da çare buldum; kendimi telkin ediyorum. Hayret edilecek şey, kendime söz geçirebilmeye başladım. Sanırım bunda İstanbullu Gelin'deki psikoterapi sahnelerinin de etkisi var. Ya nasıl güzel yazmışlar o sahneleri! Sanki ben gitmişim terapiye de benimle konuşuyor kadın bazı bölümlerde.





Zaman ilerledikçe, olanları yazacağım. Bakalım bu sefer tekrar başlamadan durabilecek miyim?


5 Ocak 2019 Cumartesi

İhtimal dahilinde

Bazen karşına bir uçurum çıkar,

düşeceğini bile bile yürümeye devam edersin,

"belki denize düşerim de ölmem" diye düşünerek.



O öyle değil işte.

Senin yolun o uçurumun başında bitti.

Başka yol bulacaktın ayak basabilecek.

"Belki"lere kalmayacaktın.