-Al şunları! Yap hemen, diğer kağıtların arasına koyacağım!
Şaşkınlık içerisindeydim. Almanca profesörüm bana, kaçırdığım sınavın sınav kağıdını verdi ve hemen yapıp ona vermemi istiyordu! Hemen cevapladım soruları. Kimisini biliyordum, kimisine de kitabımdan ve sözlükten bakarak cevapladım.
Verdim sınav kağıdımı.
Bana yüksekten fakat bir o kadar da yakın bir bakış atarak arkasını döndü ve gitti. Bir an ona olan ilgimi fark ettiğini ya da bir yerden öğrendiğini düşündüm. Bu yüzden bana iyi davranıyordu sanırım. Her ne kadar saçma olsa da...
Diğer sınavıma girmek için fakülteme geldim. Sınıfımı bulup boş olan bir yere oturduğumda, sınıftakilerin gözlerinin benim üzerimde olduğunu fark etmemem imkansızdı. Bir şekilde Esra hocanın bana yaptığını öğrenmiş olmalılar diye düşündüm ve soğuk soğuk terlemeye başladım. Ellerim buz gibi ve titriyordu itiraf edermiş gibi. Gözümü sıramdan kaldırıp başka yere bakmaya çekiniyordum. Esra hoca girdi içeri. Kağıtları dağıttı. Gözlerin üzerimde olduğunu görmeme gerek yoktu. Her taraftan hissedebiliyordum!
Sınav bitmesine yakın Esra hoca yanıma geldi. Başımda durdu bir süre. Eğildi ve boş bıraktığım soruları bana söylemeye başladı! Normal ritmine dönen kalp atışlarım, yine anormalleşti. O kadar ki, dışarıdan bile duyulabiliyordu belki de!
Yazdım cevapları.
Sınav süresi sona erdiğinde koşar adımlarla sınıftan ve fakülteden çıktım.
Ertesi gün, Esra hoca koridorda yakaladı beni. Kolumdan tuttu. Sinirli bakıyordu. Mizacı öyleydi gerçi.
Kızmaya başladı aniden:
-Bunu başka kim biliyor?!
-Hiç kimse hocam, kimseye tek kelime etmedim.
-İyi olur, yoksa başımız derde girer!
"Esra hoca bana soruları verdi!"diye kime söyleyebilirdim ki?! Korkumdan ölecekken!
Diğer sınavıma girmek için sınıfıma doğru yürüdüm. Sınav başlamıştı bile! Hemen özür dileyim,yerime geçtim. Arkadan bir ses:
-Hocam ama geç gelenleri almıyordunuz hani?
-Arkadaşlar kağıtları henüz dağıttım. Arkadaşınız geç kalmadı.
-Ohoo Corcina da herkesten torpilli maşallah!
-Arkadaşlar sessizlik lütfen!
Kağıdımı alıp, üzerine gömüldüm. Bir süre sonra sınava o kadar odaklanmışım ki, her şey kafamdan silinmiş, sanki bu olaylar hiç olmamış gibiydi. Çağdaş hoca sınavın bitişini haber verdiğinde kendime geldim.
Hoca kağıtları topladı. Yine koşar adım çıkışa doğru giderken Esra hoca önümü kesti ve odasına gelmemi istedi. Beraber gittik.
-Sen otur şöyle biraz, ben hemen geliyorum.
Çıktı.
5 dakika kadar sonra Turan hocayla beraber içeri girdiler. Turan hoca bana göz kırpıp kendi masasına geçti. Esra hoca da yanıma oturdu. Bir sorun var gibi hissettim. İlk defa odasına çağırmıştı beni. Yine terler boşalmaya başladı benden. Bir şey içip içmeyeceğimi sordu. Su istedim.
Oldukça yakınımda oturuyordu. Suratı, suratımın 2-3 santimetre ilerisindeydi. Konuşmaya başladı. Ağzında naneli şeker fabrikası vardı sanki! Serinledim resmen! Sınav hakkında konuşmaya başladı. Zaten hoşlandığım bir insandı kendisi, bir de 3 santim ilerimde konuşması iyice etkiliyordu beni. Bir süre sonra söylediklerini duymamaya başladım. Dalmışım. Elime dokunmasıyla kendime geldim. Cevap bekler gibiydi. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ne demişti ki? Kekeleyerek:
-Hocam, kimseye söylemedim ben gerçekten. Sınavlara gelip geri hemen eve döndüm zaten. Kağıdı cevapladıktan sonra da size verip kimse görmeden eve koştum. O kadar acayip hissediyordum ki, kimsenin suratına bakacak cesaretim yoktu yani...
Güldü. Turan hoca da ona katıldı.
Turan hocaya baktım, önündeki kağıtlardan başını kaldırmadan gülüyordu. Her şeyden haberi vardı belli ki.
Esra hoca, yüzümü çenemden tutup kendisine çevirdi:
-Ondan bahsetmiyorum. Benden ne zamandan beri hoşlanıyorsun sen?
Dumur oldum! Nereden biliyordu ki? Hem pat diye söylenir mi?! Sistemim birbirine girdi!
Ne diyebilirim ki? Nasıl denir yahu?
Hala gülümsüyordu.
Suratıma yaklaşıp, burnuma bir öpücük kondurdu!
O ana kadar buz gibi terlerken, bu sefer de yanıyordum! Lan? ESRA HOCA BENİ ÖPTÜ!
-Hh... ho... hocam...
-Ne kadar sevimli bir şeysin sen ya diye yanağımı okşadı.
Geçen gün bana kızan kadın, şimdi beni sevimli bulduğunu söylüyordu. Vay anasını!
Sustum. Öylece suratına baktım kadının.
-Tamam, sen konuşamayacaksın anlaşılan.
Yanağımdan, dudağımın sol kenarına çok yakın bir yerden öpüp: "Hadi gidebilirsin." dedi.
Kalkmaya gücüm var mıydı? Ayaklarım yerinde miydi ki? Koltuktan güç alıp kalktım; yavaşça, robot gibi dışarı çıktım. Aşağıya inerken, merdivenlerde idrak edebildim olanları. İşte o an suratıma bir gülümseme geldi. Şapşal gibi gülümseye gülümseye beş kat indim aşağı... Kesin bir şey vardı: Yıllardır geçemediğim sınavdan artık geçebilecektim!