12 Ekim 2022 Çarşamba

Sınır

Şu aralar çok tahammülsüzleştim. Ofisteki seslere katlanamıyorum. Biri sürekli aynı şeyleri söyleyip duruyor, biri bağıra bağıra konuşuyor, biri işinin arasına girip seni zorla konuşturuyor, biri iş yapıyor gibi görünmek için bana iş paslıyor ve ay sonunda iptal ediyor, biri boğazında 5 kilo balgamla titrek titrek konuşarak dedikodu yapıyor, biri mıymıy sürekli bir şeyler söylüyor. Taşmak üzereyim, günlerdir sessiz duruyorum, çünkü bir şey söylersem sert söyleyeceğim. Zaten bir süre sonra da taşacağım muhtemelen ama kendimi sakinleştip enerjimi başka yöne veriyorum.

Bugün Mis Kokulu da ofiste değil zaten. Hastalanmış, sabahki toplantıda sesi kötüydü. Bir an önce iyileşsin ve gelsin. Renkleniyorum o gelince.

Bak biri hâlâ yanımda 2 hafta önceki konuyu konuşuyor, söylenip duruyor! Çalışanlardan birine gıcık olmuş, inşallah gider deyip duruyor, yaptığı işlere söylenip iş yapmadığını iddia ediyor oturduğu yerden. Zaten buna laf da anlatamıyorsun. Aklında bir şey kuruyor, ona da sadık kalarak kulaklarını tıkayıp sadece ağzını açıyor. Tam yazı okuyorum, odanın ta öteki tarafına neden bunu yapmadın neden şunu yazmadım bak hep böyle yapıyorsun vs diye uzata uzata arkadaşlara söyleniyor. Hep aynı şeyleri söylüyor. Mesela muhabir arkadaş bunun istediği şekilde bir iş getirmemiş ya, “böyle yapma” dedikten sonra muhabirin getirdiği diğer işlerine de bakarken “bak yine böyle getirmişsin” diyor sanki uyarısının üstünden bir gün geçmiş de muhabir arkadaş başka iş getirirken de aynı yanlışlığı yapmış gibi. Halbuki hepsi aynı anda olan şeyler. Ayh sıkılıyorum tekrarlardan sevgili okur! Genişletin vizyonunuzu, dağarcığınızı biraz, insanları dinleyin.

Herkes kendi krallığını kurma derdinde. Kime ne kadar söz geçirebilirsem diye, önüne gelene laf söylüyorlar burada. Gözümde saygıları kalmadı. Bende saygı bitmişse, davranışlarım çirkinleşir sevgili okur. Anarşik, kavgacı, güvensiz biri oluruveririm. Belki onlar da saygılarını kaybettikleri için böyleler…



from WordPress https://ift.tt/agrLusc
via IFTTT

6 Ekim 2022 Perşembe

Lüks

Bu sabah işe geldiğimde yumurta yapmaya yöneldim hemen. Suya koydum, masama geçecekken ofis ablası durdurdu. Patron bey, kahvaltı yapıyorlar, söyle onlara bu yasak dedi, dedi. Ha yumurta mı yapmayayım yani dedim. Yok, özel isim söylemedi kesinlikle dedi, Mis Kokulu falan da yapıyor ya hani arada yumurta yapıyor o da, topluca diyor, dedi.

Dedim ki: Eve yumurta alacak param yok. Maaşımı yatırmadıkları için borçlarım gecikmeye düştü. Cuma günü için dolmuş param bile yok. Acıktığım için de yemek durumundayım. Şayet bu şikayet banaysa suratıma söylesinler, ben de cevabımı veririm ama sizin bana bunu söylemeniz bir şey değiştirmiyor, yalnızca düşüncelerimde haklı olduğumu anlıyorum.

“Burada kimse kimsenin yüzüne söylemiyor ki, hep arkadan konuşurlar, hep başkasından duyarız. Ben de kendi hakkımdakileri duyuyorum başkasından.” dedi.

Onları ben de duyduğumu belirtip ne duyduğumu da söyledim. Başka ne dediklerini sordu. Başka duymadım dedim. Zaten kime ne söyleyeceksem suratına söylerim. Arkasından dedikodu yapmam ben. Bu yüzden dokuz köyden kovulacaksam da pek umursamıyorum, diye ekledim. Sonra konu başka yerlere geçti.

Yan masamdaki arkadaş, yemek yemem konusunda bana kızmıştı. Evde yiyip geleceksin, yasak demişti. Kendisi üstlerde bir yerde değil, benim gibi bir çalışan. Kırmamak için sustum, çünkü sabahları simit alarak PC başında yiyen kendisi, öğleden sonra acıktığında masada atıştırmalık yiyen kendisi. Bir gün bile şaşmadı bu. Odadaki diğer arkadaş da yiyor aynı şekilde. O da zaten bunun sülüğü gibi bir şey, ne derse yapıyor falan.

Ofis ablasıyla konuşurken bunları da söyledim: “Eğer patron bey uyardıysa ben dururum, aç kalırım, ölmem sonuçta; ama ben simit poğaça yiyeni görürsem ben de söylenirim, sesimi çıkarırım.”

Ama onlar simiti dışarıdan alıp kendi masalarında yiyorlar, hani mutfaktan aldıkları ve hazırladıkları bir şey yok dedi.

“Gelip buraya su ısıtmıyorlar mı dedim, çay kahve almıyorlar mı yanında? O da aynı şey. Ayrıca ben yumurtanın başında durmuyorum ki, su kaynatıyorum, içine yumurta atıyorum, masama geçiyorum. Olunca da kendi masamda 2 dakikada yiyorum. Kahvaltıysa, ikisi de kahvaltı. Çifte standarda ses çıkarırım, buraya bağımlı da değilim, gidersem giderim, zorunlu olarak çalışmıyorum, muhtaç değilim. Kendi işimi yaparken buradan daha çok kazanıyordum ama bu işi sevdiğim in başvurdum ve geldim.” dedim.

Bu uyarıyı patron beyin değil de yan masamdaki arkadaşımın yapmış olduğunu düşünmemin sebebi de gelenlerde yaşadığım bir olay.

Sevgili okur, ben doktora gittiğim ve kan değerlerimi düzeltmeye çalıştığım için belirli bir beslenme kuralına uymak durumundayım. Kahvaltı, öğle yemeği ve en son 17.00’de yemem gereken akşam yemeği. Akşam yemeğini yemesem de olur fakat spora gittiğim için dayanamıyorum, bayılacak gibi oluyorum. Kahvaltımı zaten evde yapabiliyorum ben ama bir haftadır bir şey alacak param yok, dediğim gibi dolmuşa bile binemiyorum cuma sabahı. Erkenden kalkıp yürüyeceğim maaşım yatmazsa. Saat 16 gibi akşam yemeği söylüyordum dışarıdan, onu da yapamıyorum artık. Malum, neyimle ödeyeceğim? Hızlı çorba almıştım, onları içiyorum artık.

Patronun sağ kolu olan muhasebeciyle, alt kattaki çalışanlar “şakasına” insanlara artı-eksi not vermişler. Bir ben, bir de işini yapmayan bir arkadaş eksi. Bozuldum, canım sıkıldı, şakayla da olsa altında bir şey vardır, ateş olmayan yerden duman çıkmaz, neyi eksik yaptım, yanlış yaptığım ne var diye söylenip durdum. O gün ofisten adımımı dışarı atar atmaz gözyaşlarım boşalıverdi zaten. Ertesi gün de böyle söylenirken yanımdaki o arkadaş dedi ki: “Muhasebeci seni burada birkaç kez yemek yerken gördü ya, ondan verdi eksiyi. Yasak çünkü.”

“Bunu niye yapsın? Ben onlar için mesaiye kalıyorum, gidenlerin işini sesimi çıkarmada  yapıyorum, biri benden bir şey istediğinde ikiletmeden anında yapıyorum. Yemek yiyorum diye bunu yapamaz. Ayrıca benim kan değerlerimi biliyorsun, bir sürü hastalık var zaten, doktorum 17’ye kadar yememi söylüyor, yoksa düzelmiyormuşum! Hem sen de acıkıp atıştırmalıklarını yiyorsun. Abla kek, pasta yapıyor, onu da yiyorsunuz. Bana bunlar yasak, yiyemiyorum diye kendi yiyeceğimi yiyorum.” falan diye söylendim. Canım yine sıkıldı.

Veeeee bir gün sonra bu olay oldu. Bize patron bey demiş ki kahvaltı yasak. Ben buraya geldiğimden beri herkes ya masasında ya bahçede bir şeyler yiyor. Benimki niye göze battı şimdi? Size ne zararım var? Yasaksa bir bana değil herkese yasak!

İşte sevgili okur… Zengin değilsen, aç kaldığın için ödünç isteme ve alma hakkın yoktur. Zengin değilsen çifte standarda alınırsın. Zengin değilsen aç kalırsın. Zengin değilsen susup oturmak zorundasındır. Zengin değilsen, seninkisi hayat değildir.

Patronlara ve babadan zengin iş arkadaşlarıma bakıyorum da, hiç şikayet edilmiyorlar. Yemekleri bedavaya geliyor, giyecekleri bedavaya geliyor, sürekli hediyeler alıyorlar müşterilerinden. Dolayısıyla ceplerinden bir şey çıkmıyor ve aç, açıkta da kalmıyorlar. Herhalde hayat denilen şey bu.

Benimkinin olmadığı kesin çünkü.

Yemek konusundan girdim ama konu yalnızca bu değil. Canım çok sıkkın sevgili okur. Belli etme lüksüm de yok. O yüzden sana boşalttım biraz.

Yarın aç kalacağım, ama hiçbir şey yemeyeceğim. Bakalım diğerleri ne YEMEYECEK…

Mutluyum sanıyorum ama canım bu kadar sıkıldığına göre ya mutlu değilim ya da “mış gibi yapmayı” öğrendim.



from WordPress https://ift.tt/zPcIo7d
via IFTTT

1 Ekim 2022 Cumartesi

HATA HATA HATA

Dün akşam 9’da ofisten çıktım. O saate kadar da dergiyi kontrol ettim. GÜYA!

Birkaç tane hata buldum: ile kelimesi başlıkta büyük yazılmış, alışveriş sayfalarında ürün adı kesilmiş, kapak giysisinin altına markası yazılmamış ve birkaç küçük şey daha. En son, dergiyi matbaaya gönderdik, tam o sırada yeni bir ilan geldi. Onu da ek olarak ikinci bir maille ilettik. Sonra çıktık.

Bugün grafik tasarımdaki arkadaş bir ekran görüntüsü attı. Bir başlıktaki harfi yanlış yazmışım. Ve dergi matbaada!

E ben o eksiyi hak ediyormuşum ki! Başarısız, dikkatsiz, işini bilmeyen bir aptalım. Tabii ki eksi alırım! Tabii ki saygı görmem, tabii ki sevilmem! Doğru yaptığım bir iş mi var? Her şeyim yarım yamalak! Ben bu haldeyken kendimi ne diye seveyim, kendimi ne diye affedeyim ya da o hatamı kabul edeyim? Özel hayatımda olan bir şey değil ki. İş hayatımdaki koca bir hatam bu! Bunu geri de alamam, affedemem de kendimi! Affedilecek ya da kabul edilecek bir şey değil. Ee işimi yapamıyorsam çıkarmakta da haklıyım. Bana yol verseler hakları. İşimi doğru yapamıyorum ki!!!! Mal Kıvırcık! Tam bir malsın!

Onca saat ofiste kontrol yapıp da hala nasıl yanlış çıkarabiliyorsun?!!!!!!! APTAL!

Eski bir sevgili demişti ki bir keresinde, “Senin yaptığın işi herkes yapar.” demişti. Evet doğru, benim gibi yarım yamalak, dikkatsiz iş yapan biri bulması kolaydır. Bir tane aptal ya da gönülsüz bulursun, al sana hata dolu bir çalışan!

Gerizekalı Kıvırcık! Bir de maaş istiyorsun! O maaşı hak ettin mi acaba? Hatasız iş yaptın mı acaba?!!!!



from WordPress https://ift.tt/OeUwnhy
via IFTTT