15 Aralık 2011 Perşembe

Boş




Birisinden hoşlanırsın,ona göre konuşmaya başlarsın ya da konuşmaya çalışırsın peşinden koşarsın falan ama karşı taraf sana hiçbir şekilde bir umut vermediği halde yaparsın bunu. Sonra karşındakinin sevgilisi çıkar. Sen de hemen "ben zaten senin arkadaşlığını beğendim"e getirip lafı çevirirsin anında. O anki konuştuğunuz konu bitene kadardır her şey. Sonrasında ne yazarsın,ne ararsın sorarsın... İşte orada boka batmışsındır. Hani arkadaş olmak istiyordun? 

Bırak ya...


12 Aralık 2011 Pazartesi

2- 3 ay doktora gitmeden durabil.


Heyo! En son ameliyat olmuştum,o zaman doktor gördüm! 3 aydır doktora gitmiyorum! Ikındım,zorladım ve gitmeden kendi çabalarımla iyileşmeyi başardım! "Hayır Fitniye,hasta değilsin. Kulağının ağrısı 2 güne geçecek,düşünmemeye bak." diyerek atlattım. 

Rekorumu da kırdığıma göre artık doktora gidebilirim. Burnum tıkanıyor,başım ağrıyor! Böhüüee.

8 Aralık 2011 Perşembe

Özgüven Önemli

İnsanın kendine güvenmesi ne kadar önemli bir şey yahu! Özgüvenin sayesinde en olmayacak işi bile yapabiliyorsun veyahut kendine hiç güvenin yoksa işleri batırabiliyorsun da. İlişkilerden örnek vermeye başlayalım:
Birisiyle bir şeyler yaşamaya hazırlanıyorsun fakat sende bir güven eksikliği var böyle... Her daim "ay çok yaşlandım ben, çok çirkinim ben ya sen bana bakmazsın ki, neden benimle konuşmuyorsun kötü bir şey mi yaptım,özür dilerim" denmez. Soğutursun insanı kendinden. Kendinden emin ol azıcık,değil mi?

Fazla kilon mu var? Siktir et yahu,neden takıyorsun ki? Fazla kiloların yüzünden o ruhsuz salaklardan mı çekiniyorsun? Göbeğin var diye insanlar seninle konuşmayacak mı? Seninle beraber olmayacaklar mı? Sen de giyiminle büyülersin,konuşmanla çekersin insanları kendine,yeteneklerinde bağlarsın onları. Ayrıca kilolu değilsin. Sen kendini nasıl görürsen,dışarıdakiler de seni öyle görür. 

Yüzünün çirkin olduğunu mu düşünüyorsun? Yanılıyorsun,sadece bakımsızsın! Kaşını, bıyığını almayıp yıkanmamış yüz ve çapaklı gözlerle çıkarsan elbette çirkin görünürsün. O güzel görünenler,senin gibi mi yapıyorlar? Her gün kremler,gözenek açıcı losyonlar, akne ilaçları kullanıp üstüne hoş bir makyaj yapıyorlar. Erkeksin,kirli sakal bırak. Yakışmadı mı? Kes,top sakal yap,bıyık bırak. Sivilcen mi çok? Doktorun vereceği ilaçla 3 ayda bebek gibi bir cilt karşında... 

Kendine güvendiğini dışarıdan belli edersen,işlerin de tıkırında gider. O çok istediğin işi anında kaparsın. "Ben bu işi yaparım!" deyip,içinden buna inanman yeterli. Seni yıldırmaya çalışanlar olacaktır,onları da özgüveninle döveceksin. 

Hadi şimdi başını dik tut ve tekrar et: "Ben böyle harikayım!"  

29 Kasım 2011 Salı

Tasmasını yediğim!


Her tarafımı tırmaladı küçük orospu ya. Kısa kısa çizgiler... Ellerim yanıyor a dostlar! Cayır cayır...

Şunun tasmasına bakın ya! Sinirlendirmeye de bayılıyorum kendisini. Bir de yorganın içinde yatmaya bayılıyor. Bıraksan gün boyu çıkmaz oradan. Arada sırada başını kaldırıyor yorganın altında! Zeytin ya! Tut ye!


Zeytin'in eseri:


28 Kasım 2011 Pazartesi

O Şarkı Geçişi Hiç Olmuyor!

Fizy listemde bir şarkı var: Semisonic - Secret Smile
Bu şarkının başlangıcı,tam olarak ve her zaman,HER ZAMAN, Mustafa Sandal'ın Jest Oldu'sunu hatırlatıyor. Açıyorum fizy'mi (hani öyle çok dinlediğim şarkılar da ekli değil listemde ama arka arkasına nostalji dinlemek istediğimde oluşturduğum listeyi dinlemek için açıyorum işte), genelde akşamları açtığım için relax modda oluyorum;dinlendirici listeme tıklıyorum. İlk şarkı tamam,ikincisi tamam,3.'sü başladığı anda benim içimde tsunami oluyor ve de anında listeyi değiştirip nostaljiye geçiyorum. Yahu her zaman mı bu olur?

Neyse bugün,ilk ikisini dinledikten sonra,üçüncüye geçmeden dördüncüye atladım ve aylar sonra dördüncü şarkımı dinledim. Yaşadığım bu mutluluğu da anlatmak istedim. Bu kaa.

22 Kasım 2011 Salı

Kaka Çeşitleri (Enfes Konu)

Hazır çalışma arası vermişken bulduğum bir konuyu paylaşmak istiyorum. Okurken yarıldığım, "harbiden lan!" dediğim çok oldu. 



>hayalet kaka: sıçtığınızı zannedip de tuvalete baktığınızda göremediğiniz kaka.
>temiz kaka: 
sıçıp tuvalette gördüğünüz ama poponuza bulaşmayan kaka.
>vıcık kaka: özellikle eğer batı dünyasının taharet musluğuna sahip olmayan tuvaletlerinden birindeyseniz 50 kere sildikten sonra bile hala poponuzda kalan kaka çeşidi. eğer poponuzu yıkama imkanına sahip değilseniz, poponuz donunuz arasına tuvalet kağıdı koymanıza neden olan kaka.
>ikinci dalga: tam sıçıp ayağa kalkmışken daha sıçasınız olduğunu anlamanıza neden olan bok.
>diyet kaka: o kadar çok sıçarsınız ki 3-4 kilo kaybedersiniz. iste o kaka.
>anakonda: o kadar uzundur ki, tuvalet fırçasıyla parçalara ayırmadan sifonu çekmeye korkarsınız. (çünkü sifondan gelen su anakonda' ya çarpıp her tarafa sıçrayabilir)
>tersine havai fişek gösterisi: çok kısa bir zamanda içinizdeki bok parçacıklarını bol gazla birlikte fışkırttığınız durum. genelde tuvaletin her tarafının kirlenmesine ve "Has sittiirr!" demenize sebep olur.
>mısır kaka: eh. mısıra benzeyen kaka. "ah keşke sıçabilseydim" kakası: bu kaka poponuzdan çıkmamakta ısrar eder ve uzun sure oturmanıza ve bir kaç kere osurmuş olmanıza rağmen içinizde kalır. kabızlıkla yakından alakası olsa da kabız olmadığınız durumlarda da bu kakadan üretebilirsiniz.
>demir kaka: çıkarken o kadar çok acıtır ki, çıkan şeyin demirden ve enlemesine çıkıyor olduğunu düşünürsünüz.
>popo ıslatan kaka: bu bok poponuzdan o kadar şiddetli ve süratli çıkar ki, tuvaletteki suyu poponuzun her tarafını az çok ıslatacak şekilde sıçratır. bu sıçışın ardından duş almak dinimizce tavsiye edilmektedir.
>sıvı kaka: adı üstünde poponuzdan çıkan kahverengi sıvıyla tuvaletin her tarafını berbat etmenize neden olan kaka. o kadar sıvıdır ki, bunla işemenin mümkün olduğunu düşünürsünüz.

>bol sarımsaklı işkembe kakası: o kadar kötü kokar ki, evin tamamını havalandırmak icap eder. bu kakanın muhtemel nedeni içerken yediğiniz onlarca sarımsaklı mezenin üstüne içtiğiniz bol sarımsaklı işkembe çorbasıdır.
>sosyete kakası: koca cüssesine rağmen kokmadığı düşünülen kaka.
>küçük şirin pipildekler: özellikle kamuya açık tuvaletlerde sıçtığınızda, defalarca sifon çekmenize neden olan kaka. iki üç kere sifonu çekmiş olmanıza rağmen, hala bazı küçük top gibi parçacıkların su da yüzdüğünü görürsünüz.
>isyankar kaka: bu osurmaya çalışırken kaçırdığınız kakaya verilen isimdir. genelde evinizde değilken başınıza gelir ve donunuza bulaştığı için bütün gün sizi rahatsız eder.
>komando kaka: kıçınızı temizlerken, popomuzun etrafındaki kıllara asili kalarak düşmemeyi başarmış olan lokum kıvamında, fındık büyüklüğünde kaka parçasına verilen isim.
>buzul kakası: yarısı suyun içinde yarısı da suyun dışında duran kaka.
>gülle kaka: çok kuvvetli bir osurukla birlikte poponuzdan fırlayan büyük kaka parçasına verilen isim. genelde klozetin kırılıp kırılmadığını kontrol etmenize neden olur.
>şakacı kaka: poponuzdan çıkar gibi olur, fakat çıktı sanıp gevşediğinizde geri girer. yarısı gözükür, sonra tekrar içeri girer. Adeta çıkacağı yeri büzükten kafasını uzatarak kontrol eden ve beğenmeyip geri dönen bu kakayı çıkarmak pek zordur. en iyi yöntem yarısını çıkarmayı başarınca çıkan kısmını tuvalet kağıdı ile silmek ve fazla zorlamamaktır.
>keçi kakası: küçük küçük parçalar halinde çıkan ama mıç mıç bitmeyen kaka. bir nokta da sıkıntıdan sıçmayı bırakırsınız, çünkü hiç bitmeyecek gibidir.
>simge kakası / fal kakası: poponuzdan yavaş yavaş çıkar ve yayıla yayıla serilir. kalkıp baktığınızda kesin bir harfe ya da simgeye benzetirsiniz. Bunu yorumlayıp geleceğiniz hakkında ipuçları elde edebilirsiniz.
>yanıcı kaka: büzüğünüzü o kadar çok yakar ki, kibrit çaksanız yanacağına emin olursunuz.
>çifte yoğunlukta kaka: sıçtıklarınızın bir kısmı su da yüzerken, bir kısmı suya batmıştır. aralarda bazı "buzul kakalarına" da rastlanır.
>tıkaç: sıçtığınızda tuvaleti tıkayan, sifonu çekince de suyun taşmasına neden olan nadir bok çeşididir. uzun sureli kabızlıktan sonra iyi bir sıçış bu etkiyi gösterebilir.
>rüyalarınızın kakası: uzun sureli kabızlıktan sonra hayal edeceğiniz kaka çeşidi.
>beton: rüyalarınızın kakanın hayata geçtiği kaka. bazen tıkaç şeklinde de görülebilir.
>utangaç kaka: 
sıçtıktan sonra doğrudan tuvalet deliğinden geçip gözlerden kaybolan kaka.
>Gökkuşağı kakası: çeşit çeşit renkte meyve sebze vs.yi yedikten sonra iyi sindiremeden sıçarsanız oluşacak olan kaka.
>sarkıt kaka: 
sıçarken poponuzdan ayrılmayan, bir süre asılı kalan komando özentisi kaka. biraz sallanarak düşürmeye çalışabilirsiniz .
>asosyal kaka: tam sıçacakken, tuvalet kapısının önünde birileri olduğunu hissettiğinizde içeri kaçan kaka.
>uyuşturucu kaka: çok uzun surede çıktığından ayaklarınızın uyuşmasına neden olan kaka.
>beklenmedik misafir: tam işerken poponuzdan kaçan küçük hacimli ama gününüzü berbat edebilecek kaka.
>gök gürültüsü kaka: bu kaka poponuzdan çıkarken o kadar çok ses çıkarır ki hem inanamayıp gülümsersiniz, hem de ev ahalisine rezil olduğunuz için kontrol etmeye çalışırsınız fakat kontrol etmeye çalıştıkça daha çeşitli sesler çıkarabildiğinizi anlayıp daha çok gülümsersiniz.
Kaynak 

#BoktanMuhabbetlerNumeroDue

19 Kasım 2011 Cumartesi

Bir Aşığa Öğüt



"Ey genç dostum ! Eğer bir kadın tarafından sevilmek istersen,kim olursa olsun ona sakın sevgini gösterme ! Yalnız her gün ona bir kere görün ! Sonra kaybol,yine görün.

Eğer seninle konuşursa sevdalı görün. Fakat düşkünlük yapma ! O,sana kendiliğinden gelecektir. Yalnız teslim olmaya niyet ettiği gün onu zorla almasını bil.
Onun yanında kendi zevkini düşünme ! Seven bir kadının elleri beceriksiz olur. Okşamasını bilmez ve titrer. Onları yormaktan sakın.
Fakat sen dinleneyim deme! Nefesin tıkanıncaya kadar öp ve okşa ! Yalvarsa bile onu uyumaya bırakma! Ve daima vücudunda,gözlerinin takıldığı noktaları öp.
    -Bilitis'in Şarkıları


  
"Ey kabrimde  bir lahza duran yolcu ! Şükran olarak sana şunu dilerim: "Sevil fakat sevme !" Haydi yolun açık olsun."
Bilitis



Bir dersimde, profesörün anlattığı konular doğrultusunda kitabı okumuş bulunmaktayım. Kitabın içinde tanıdık birçok şeye rastladım. Vize öncesi iyi de oldu. Sırada Truva ve Takva'yı izlemek var. Perşembeden önce halletmem gerekiyor.

Kolaylıklar...

18 Kasım 2011 Cuma

gLee - Rumour Has It/Someone Like You

İnanılmaz bir mashup'tı. 2 gündür durmadan,araya hiçbir farklı şarkı karıştırmadan bunu dinliyorum. Amber ve Naya'yı dinlemek,izlemek zaten inanılmaz bir şey! İşin içinde bir de Adele var. Görsel,duyusal şölen resmen! Glee'ye tekrar tekrar aşık oluyorum. İnsanları şarkı söyleyip dans ettirmeye özendirdikleri de açık... HARİKA!

Tabi benim de aklıma hemen lise yıllarım ve çok sevdiğim dans grubum aklıma geldi. Ben ayrıca koroya gidiyordum tabi fakat dans da ettiğim için ikisini birlikte yaptığımı hayal ederdim yatmadan önceleri... Hep bir müzikalde oynamak istedim... ama artık geçti.

17 Kasım 2011 Perşembe

Burçlar ve Sevişme Sonrası Sözleri


KOÇ : Hadi, bi daha...  BOĞA : Ben acıktım , pizza söyleyelim. İKİZLER : Kumanda nerde? ... YENGEÇ : Ne zaman evlenecez? ... ASLAN : İtiraf et , harikaydım değil mi? Evet , harikaydım !!!!! BAŞAK : Kalk kalk ! Hemen çarşafları yıkamam lazım. TERAZİ : Sen mutlu olduysan ben de mutlu oldum hayatım.... AKREP : Hadi şimdi de çatıda yapalım. YAY : Ben seni ararım. SEN SAKIN BENİ ARAMA !!.. OĞLAK : Telefon numaranı vermeyi unutmayacaksın değil mi? KOVA : Artık ellerini çözeyim mi?BALIK : Ay aşık mı oldum ne?!!


Kendisi bana gelen bir e-postadır.

Z değil o, S!


Yazım yanlışlarında acayip takıldığım bir nokta var. Herkes kelimesini herkez diye yazmaları. Çıldırıyorum yahu! O anda o yazı benim için bitmiştir. Okumam devamını. Okumak istemem. Nefesim daralıyor! Ha diyorlar,sen hiç mi yanlış yapmıyorsun? Yapıyorumdur mutlaka fakat -da 'nın ayrı yazımı gibi herkesin de "z" değil "s" ile yazılışına inanılmaz takılıyorum!
"Adapazarı merkez,kafasına göre herkez" Z değil işte o,S. Olmamış,yapamamışsınız. Uyumu yakalayamamışsınız işte!

Kimisi de yazdığı cümlenin içine ne nokta ne virgül koyar; sen tek cümle sanırsın, halbuki o bir paragraf yazmıştır,giriş-gelişme-sonucu olan!

16 Kasım 2011 Çarşamba

Nostalji #2


Ya arada geliyor böyle bana,çocukluğumda zirveden olan şarkıları tekrar dinleyip o zamanlara dönmeyi seviyorum. O zamanlarla şimdiki zamanı karşılaştırmayı da... 

Şimdi Serdar Ortaç'ın oradaki kadının göbeğinden öpmesi bir subliminal mesaj insanlara aslında. Altında "sex"(seks değil sex) yatıyor. Hani "ben bu hatunu götürdüm,siz de yanınızda kim varsa yumulun." Neyse... 90'lardaki Serdar Ortaç'ın giydiği deri ceketin/paltonun kollarının uzun olması en beğendiğim nokta oldu. Hahah! Şarkı söylerken böyle parmaklarını iyice ayırıyor ki,o uzun kollar elini tamamen kapatmasın. Ya anladınız işte,küçükken bize de olmuştur,büyük beden alınır,kolları kıvırmayı unutur annemiz,bizim de aklımıza geriye çekmek gelmez de aynen Serdar Ortaç'ın yaptığı gibi yaparız. 

Bir de fark ettim de Serdar Ortaç'ın kliplerinde erkek sayısı oldukça az. Hep böyle bi' kadınlarla haşır neşir olmalar,böyle bi yiyişmeye hazır durmalar falan... Buradaki subliminal mesajı ben anladım da... neyse.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Nedir olay yani?


Kimden hoşlandığını(olup olmayacağını) onunla sevişerek mi anlarsın?
Kime ilgi duyduğunu ya da...


Bence öyle.
İlişki yaşamak istediğin kişiyle önce sevişmelisin. Önemli bu. Evlilikler bitiyor böyle yahu.

Yani olayım şu: her şeyi denemek lazım.
Bilen bilir ne demek istediğimi.
Nhahaha!








1 Kasım 2011 Salı

Safım demiştim ya...

Hayatımdaki çok önemli,bir o kadar değişik ve acıtan bir olay anlatmak istiyorum. Çok kararsız kaldım önce... Anlatsam mı? Yanlış mı anlaşılırım? Yargılanır mıyım?
Ama sonradan umurumda olmayacağını benimseterek kendime,anlatmaya karar verdim. Kim nasıl anlarsa anlasın. Şimdi böyle dedim diye de çok büyük,aman aman bir şey beklenmesin. Hoş,okunacağını da sanmıyorum yazımın ya neyse... Hahah.


Çok değişik bir şey yaşadım ve hayatımı değiştirdi bu olay. Ne beklerken ne oldum,ne sanırken ne çıktı...



Ya...
Var ya, şimdi şu anda vazgeçtim anlatmaktan. Yıkmış zaten,kalıcı hale getirip de okuduğumda tekrar o duyguyu yaşamanın mantığı yok değil mi?


Düzeltme:
Hazır olduğumda devamını getireceğim.





Kasımda Aşk Mı?

Summer
Yahu bu kasımdaki aşkın ne olduğunu bir ben mi bilmiyorum?
Bir ben mi anlayamıyorum ki?

Heeey milleet!
Aşkın güzel olduğu zaman: haziran,temmuz,ağustos aylarıdır. Tüm gün beraber gezebilirsin; ne yetiştirmen gereken bir projen ne de çalışman gereken sınavın vardır. Sahile gidersin,dondurmanı yersin, deniz kenarındaki esintiyle serinlersin, güneşlenirsin, o muhteşem bronz ten ortaya çıkar. Gece de kulüplerde eğlenirsin sabaha kadar,kokteylini içersin. Tüm çevren yanındadır. Aşkını yaşarsın rahatça.

Kışın,bir taraftan götün donarken nasıl aşk yapacaksın arkadaşım? Ayrıca kışın kim aşık olur,niye aşık olur,neye aşık olur? O kalın giysilerin,berenin altındaki,paçaları yağmurdan ıslanmış,saçlar rüzgardan karman çorman olmuş insana mı?

Yazın her şeyinle ortadasındır. Sen bikinilisindir, etrafında da onlarca güzel vücutlu varlık vardır. (!)

Kışın,ayrıldığında zaten ağlıyorsundur,bir de üstüne yağmur yağar. Dışarı çıkmak istersin, yollar kapalıdır.
Kasımda aşk başka falan olmaz yahu.

I-Doser Testing

I-Doser'dan Alcohol'ü denemeye karar verdim. 35 dakika sürüyor. 30 dakika sonra, yazıyı düzenleyip neler hissettiğimi yazacağım.


Düzeltme 18:08


Şimdi kalktım,dilimde bir uyuşma var. Aklımda çok şey vardı,onları atamadım sanırım ya da attım mı bilmiyorum. Ellerim kontrolsüz hareket ediyor gibi. Klavyede yazı yazarken zorlanıyorum,yani sürekli yaz sil oluyor,istediğim tuşlara tam olarak basamıyorum. İlk gözlerimi açtığımda başımı kaldıramadım. Tekrar tekrar kalkmayı denedim. Rüyalar gördüm,mutluluk vardı hafiften. Ama şimdi çok da bir mutluluk yok,sadece istediğimi yapabilirmişim gibi geliyor,sonuçlarını bildiğim halde.

Çok saf ve salağım.

Tüm yazımı başlıkta anlatmış oldum aslında. Bu seferlik bu kadar...

Bir de şu "şarkı"yı yapıştırırım.


27 Ekim 2011 Perşembe

Tempo di Rock Per Van


"Noi come musicisti,in questa situazione in cui abbiamo tanto bisogno della collaborazione e dell'unità per aiutare Van con la musica che pensiamo che sia la cosa migliore che facciamo ci raduniamo. Lo scopo di questo concerto è coprire le ferite del disastro vissuto a Van. Il nostro scopo non è divertirci anzi il nostro scopo come musicisti è diminuire i problemi del disastro avvenuto.


Il numero degli ascoltatori è molto importante in questo concerto in cui seguirete così tanti gruppi di rock per la prima volta in Turchia. Siamo securi che coprirete le ferite del disastro vissuto a Van partecipando a questo concerto che abbiamo organizzato in un breve tempo.

Il concerto comincierà alle 12.00 domenica durerà fino alle 23.30. L'ora di apertura delle porte è un po' presto del normale: le porte saranno aperte alle 10.00. In questo concerto straordinario venite, raccogliamo insieme soldi quanto possiamo per Van e siamo di questo concerto storico."


                                                                                                                                                     I Musicisti



24 Ekim 2011 Pazartesi

Sen hiç fark etmezsin.

Seni çok iyi takip eden biri vardır.
Yazdıklarını hiç kaçırmadan okur,duyguna ortak olur kendince.
Sonra yakın hisseder kendini sana.
Birbirinizi uzun süredir tanıdığınızı var sayar istemeden.
Sadece ona anlattığını düşünür.
Kendince triplere girer,başkasıyla konuştuğunu gördüğü an.

O,sana aşıktır...
...halbuki senin,onun varlığından bile haberin yoktur...
Belki de o, senin için sıradan bir okuyucudur.





21 Ekim 2011 Cuma

Seni istiyorum.

Hep olmadık zamanlarda aklıma geliyorsun. Lanet!


Alışık değildim ben senden uzakta yaşamaya... Haftanın en az 3 günü seni görürdüm, koklardım. Haberini alırdım ya da... 
Biliyor musun, şimdi çok da acı vermiyor yokluğun. Sensiz de hayat devam edebiliyormuş. 


Hatta...
Hatta varlığın zarar artık! Bana,bedenime... 


Dur dur,bekle... Özür dilerim. Boş ver bu yazdıklarımı. Aldırma. 
Hala seni arzuluyorum. 




Neredesin ey "tantuni"?

Hani dudaklarına değer ilk. Sonra diline...




Diline değdiği anda kıvamı yumuşar hani.

O inanılmaz tat ve verdiği haz! Tüm ağzına yayılır. Dişlerinin arasına girer. Damağınla temas ettiği anda tüm içini farklı bir duygu kaplar.

Mutluluk belki... Belki de zevk.

Ağzının içinde dolandırırsın biraz,daha da erir,sıvılaşır.
Sonra yutarsın... işte tam o an zaman yavaşlar. Yemek borundan yavaşça iner midene.
Tamamıyla midene yerleştiğinde bir yandan mutluluk hissedersin,öte yandan da saçma bir huzursuzluk.








Çok kalorili çünkü bu Nutella. Kilo aldırır direk.Yine yedim bu saatte!Fuck me thousand times a day.
Nalet yiyecek! İyi ki varsın!




14 Ekim 2011 Cuma

Hala Emin Değilim...

Yonca Evcimik'in 8:15 Vapuru şarkısını dinliyordum biraz önce,nereden estiyse artık...

Ben küçükken şöyle sanırdım:
Klip her yıl gittiğim Fethiye'de çekiliyormuş,ya da Bodrum'da,çekimler sırasında ben de oradaymışım. Yonca Evcimik ve dansçıları gösteri yapıyorlarmış ve ben de oradaymışım. Anneme anlatırdım:
-Ya anne hatırlasanaaa! Oradaydık,hani böyle uzun,tahtanın üstüne çıkmış palyaçolar vardı,turuncu giyinmişlerdi. Dans ediyorlardı,sonra sen bana dondurma aldın. Sinem ve Çağdaşla beraber izledik onları,sonra denize gittik... Ya neden hatırlamıyorsun?

Klibin içine girmişim resmen. Nasıl odaklanmış bir vaziyette izlemişsem artık,içinde olduğumu ve de o anı yaşadığımı sanırmışım.





Ama hakikaten,Yonca Evcimik'i izlerken dondurma yememiş miydim ben?











12 Ekim 2011 Çarşamba

Çık git hayatımdan!


Seni sevmiyorum!
Her şeye,her boka sahipsin!
Denizin de var! Hatta tapılası bir boğazın var. Geceleri ışıl ışılsın.

Tüm etkinliklerinle, mükemmel hayatınla, çeşit çeşit insanınla, eşsiz manzaranla, tepelerinle, kültürünle, her türlü olanağınla... Her şeyinle nefret ediyorum senden.
Her sevdiğim insanı elimden alıyorsun,aşklarımı çalıyorsun. Sahip olamadıklarını, her şeyden mahrum bırakıyorsun. Yalnızlığa mahkum ediyorsun.

Kimse bana gelmek istemiyor artık çünkü herkesin seninle bir programı oluyor her daim. Yeter artık! Hayatımdaki 3 insan da seni seviyor,beni değil. Benimle olmaları gerekiyordu oysa. Çık git hayatımdan,n'olur...

Seni öylesine kıskanıyorum ki İstanbul...





10 Ekim 2011 Pazartesi

Ne Derler? "Too young to care"

pembevotka:  “Eşeğe bin şimdi. Çıplak yat. Sprey boya al, duvara yazı yaz. Cart renkli ayakkabı giy. Küpe tak. Kızsan, sutyen takma. Aynayı rujla karala. Sıkma kendini, küfür et. At yarışı oyna. Gece uyuma. Yüz bi gece, kulaç at karanlığa…Sokakta yatan deliyle sohbet et. Tiramisu yedir ona veya suşi. Ayaklarını masaya koy. Erik arakla. Güzel bir kıza ikram et, yürü git. Kızsan, tersleme, al o eriği. Kürek çek. Bağır. Film kötüyse, arayı bekleme, çık. Seks dergisi oku. Müziği sonuna kadar aç. Zararlı şeyler ye. İçkileri karıştır, sokağa kus. Puro tat. Önlük tak, bulaşık yıka. Kızsan, suratına tıraş köpüğü sür. Kafa at, burnun kanasın bi defa. Balona su doldur, balkondan fırlat. Karpuzu elinle ye. Fesleğen okşa. Kurbağayla konuş. Ağaca tırman, adını kazı. Fayton sür. Elbiseyle duş al.Gözleme yapan teyzenin yanına otur, öp onu. Gıcık olduğun birinin camını kır. Hiç tanımadığın birinin fotoğrafını çek, cep telefonuna duvar resmi yap. Dizinin en kritik yerinde annene terlik at. Babanı gıdıkla, uyurken burnuna tüy sürt. Hediyelik eşya satan birine hediye al. Bahçe duvarında yürü. Gazoz şişesine işe. Raylarda koş.Yap bunları. Ya da, içinden ne geliyorsa, onu. Öğrettiler mi dershanede, bilmem… 70 yıl ortalaması var ömrün. Alt tarafı 50 Haziran’ın kaldı.Sık mesela yumurtayı avucunda, sık sık…Ha patladı ha patlayacak diye, bu basit korkudan bile ne kadar korkutulduğuna, inan kendin bile inanamayacaksın.”

“Eşeğe bin şimdi. Çıplak yat. Sprey boya al, duvara yazı yaz. Cart renkli ayakkabı giy. Küpe tak. Kızsan, sutyen takma. Aynayı rujla karala. Sıkma kendini, küfür et. At yarışı oyna. Gece uyuma. Yüz bi gece, kulaç at karanlığa…

Sokakta yatan deliyle sohbet et. Tiramisu yedir ona veya suşi. Ayaklarını masaya koy. Erik arakla. Güzel bir kıza ikram et, yürü git. Kızsan, tersleme, al o eriği. Kürek çek. Bağır. Film kötüyse, arayı bekleme, çık. Seks dergisi oku. Müziği sonuna kadar aç. Zararlı şeyler ye. İçkileri karıştır, sokağa kus. Puro tat. Önlük tak, bulaşık yıka. Kızsan, suratına tıraş köpüğü sür. Kafa at, burnun kanasın bi defa. Balona su doldur, balkondan fırlat. Karpuzu elinle ye. Fesleğen okşa. Kurbağayla konuş. Ağaca tırman, adını kazı. Fayton sür. Elbiseyle duş al.

Gözleme yapan teyzenin yanına otur, öp onu. Gıcık olduğun birinin camını kır. Hiç tanımadığın birinin fotoğrafını çek, cep telefonuna duvar resmi yap. Dizinin en kritik yerinde annene terlik at. Babanı gıdıkla, uyurken burnuna tüy sürt. Hediyelik eşya satan birine hediye al. Bahçe duvarında yürü. Gazoz şişesine işe. Raylarda koş.

Yap bunları. Ya da, içinden ne geliyorsa, onu. Öğrettiler mi dershanede, bilmem… 70 yıl ortalaması var ömrün. Alt tarafı 50 Haziran’ın kaldı.

Sık mesela yumurtayı avucunda, sık sık…

Ha patladı ha patlayacak diye, bu basit korkudan bile ne kadar korkutulduğuna, inan kendin bile inanamayacaksın.”







Çok beğendim,yapıştırdım. orijinali: http://pembevotka.tumblr.com/post/10645084411

8 Ekim 2011 Cumartesi

Ağzıma sıçan bir iç sesim var...

Bunca yıl bekledin,uğraştın,değiştin ama seni kimse ----------. Bundan sonra da değişmeyecek bu. Kalın kafana sok ve ağla şimdi. Tüm göz yaşını dök,tek damla dahi kalmasın. Bir daha da bu konuyu açma. Bu değişmeyecek çünkü. İçindeki o ufacık ışığı da söndür artık. Hiç umudun olmasın. Hiçbir ihtimal bırakma içinde...
Tüm "ya olursa"ları çıkart,yak.

Bu yönden hep eksik olacaksın. O boşluk hep olacak orada.

İlk anlarda acıtacak,içeceksin,hüzünlü parçalar dinleyeceksin ama sonra alışacaksın ve artık üzülmeye gerek duymayacaksın... "Üzülmeye gerek duymayacaksın." Çünkü salakcığım, gerçeği değiştiremezsin.

Hadi hoşça kal şimdi.

4 Ekim 2011 Salı

O da benim kalbime sıçmıştı...

Şu şarkıyı dinledikçe hem üzülür hem sinirlenirim.
Bu şarkıyı paylaşmıştı. Ben o zamanlar seviyordum tabi,içimdeki şüphelere ve hatta bildiklerime rağmen. Her bokuna katlandım. Aldırış etmedim. Sırf onunla görüşebilmek için,şarjı uzun dayanan telefon aldım,konuşma paketleri aldım. 12 mgp kamera aldım. Onunsa ne kontörü oldu,ne zamanı,ne de çalışan bir kamerası.

Peki ya o göt ne yaptı?
Beni kullandı,kandırdı,hep rol yaptı hep! Yanında birisinin görünmesini istedi ki kendini açığa çıkarmasınlar. Hala da öyle yapmaya devam ediyor. Pis herif.

Soğudum. Erkeklerden soğudum. Kim gelip bana erkekleri savunursa ağzına iki tane çakarım.

Erkek arkadaşları bunları üzüyor,bunlar iki zırlıyor,bir daha görüşmeyeceğim demeler falan. İki dakika sonra herif arıyor,bunlar da koşa koşa koyunlarına giriyorlar. Erkeğin iki yumuşak laf söylemesi bunları kandırıyor. Saflar. Düzelteceğim bu gençliği.

Neyse... Konuma dönüyorum. Bu benimki bu şarkıyı paylaşmış. Göt! Sen beni hiç sevmiyordun ki?! Ne zamanla azaldı?? Zamanla azalan ne? Sevgi mi? Sktir oradan!

Farklı olmam hoşuna gitti tabi.
Etrafındaki saf salaklardan farklıydım.

Bu şarkıyı paylaştığı gün,açtım konuyu sonra da ağzına sıçıp bıraktım. O da benim kalbime sıçmıştı...

21 Eylül 2011 Çarşamba

Bilgisayarım bana bildiğin trip atıyor!

Wall E
Cep bilgisayarı aldım diye,aldığım ilk gün çöktü! Resmen kıskandı yahu. Hem de öyle bir çöktü ki!
"Ben bilgisayarımı çöktürecek kadar kötü kullanan bir insan mıyım?" diye diye... Kendime yediremedim. Ben ki bilgisayara bayılan, her şeyini bilen, çok dikkatli kullanan insan... Cep bilgisayarının verdiği mutlulukla arkadaşımdan aldığım USB belleği benim bilgisayara takmışım. Onlar da benim gibi virüslere dikkat eden tipler olmadığından... belleği taktığım anda bilgisayarımda mavi bir ekran belirdi ve kapandı,bir daha açılmadı. Neyse  format attım falan... Ben bilgisayarımı az kullanmaya başladım artık. Bu sefer de pili öldü. Pil sipariş ettim Toshiba bayinden.
Yeni telefon aldım. 2 gün bilgisayarımı kullanmadım,hiç açmadım. Açtığımda da fanlarının bozulduğunu söyledi sevgili bilgisayarcığım. Şu anda altında soğutucu var,onunla beraber kullanabiliyorum. Tamire vereceğim artık.

Bilgisayarım canlı olsa,tam olarak trip atıyor diyeceğim!

13 Eylül 2011 Salı

Çok Cesurlardı



Anneannemin evindeyim. Yaşım 25 civarı... Anneannemin evi 4 katlı,ve 3. katta oturuyorlar. Orada kaldığım gecelerden biri... Evdeki herkes uyumuş, bir tek ben uyanığım. Diğer evlerden de uyanık kişiler var,ışıkları geliyor görüyorum.

(Şunu dinleyin: http://fizy.com/#s/1fh47c )
Televizyona bakarken balkondan bir karaltı gördüm. Uçan bir karaltı. Kuş gibi değil, oldukça büyük! Balkonda oradan oraya gidip geliyor! Balkon kapısı sürgülü cam,o yüzden o kadar rahat görebiliyorum içeriden dışarıyı.

Cama doğru yaklaştığımda uçan şeyin kıpkırmızı gözleri olduğunu fark ettim. Karanlıkta inanılmaz parlıyorlardı! Hemen evden çıktım merdiven boşluğuna. Merdiven boşluğunda pencere değil de bildiğin boşluk var,balkon gibi yani. Dışarı baktığım gibi gözlerime inanamadım! O uçan,kırmızı gözlü, siyah şeylerden o kadar çok var ki!

Bana doğru uçtular birkaç kere. Ne yapacağımı şaşırdım! Hemen içeriden bir sopa aldım ve aşağıya indim korkusuzca. Her bana doğru gelişlerinde vurmaya çalıştım. Hiçbir şekilde etki etmiyordu. Uyanık olan birkaç arkadaş da indi aşağıya. Hepsinin elinde birer alet... Bana da verdiler bir tane. Farklı bir şeydi,uzun,boru şeklinde fakat kesici ve ucundan da ateş ediliyor.

O şeylere isabet ettirmeye çalıştım ama mümkün değildi çünkü çok hızlı ilerliyorlardı. İçimde hem korku var hem de o şeylerden kurtulma arzusu! Geri eve çıktım. Kapıyı kitledim,tüm camları kapattım ve balkona çıktım.  Balkon demirlerine basarak yükseldim. Beni düşürmeye çalıştı o şeyler. Dengemi kaybettim ve aşağıya doğru düşmeye başladım fakat yere çarpmadan tekrar yükselebildim! Yavaş bir iniş yaptım yere. Uçmanın da verdiği şaşkınlıkla bir darbe aldım o siyah şeylerden. İçimden geçerek beni devirdi. Bayılmışım herhalde ki kendime geldiğimde etrafımda arkadaşlarım o siyah şeylerin üzerime gelmesini engellemeye çalışıyorlardı. Benden ne istiyorlardı ki bu kadar? Sadece bana saldırmaya çalışıyorlardı. Ayağa kalktım fakat bana verdikleri o alet yanımda değildi,balkona düşmüştü herhalde. Onlar beni korurken,ben nasıl uçabildiğimi düşündüm. Düşündüm... odaklandım... ayaklarım yerden kesildi!

Biraz daha odaklanıp yerden güç alarak zıplayınca balkona kadar çıkabildim. Elime o, arkadaşlarımın verdiği silahı aldım. Beni gören "uçanlar" aşağıdaki arkadaşlarımı bırakıp bana saldırmaya başladılar. Bir tanesi yüzünü bana o kadar yaklaştırdı ki gözlerinin parlaklığı kendimi halsiz hissetmeme sebep oldu. Yüzü yoktu,sadece karanlık vardı. Normalinden daha karanlık bir karanlık...


(Dinleyin: http://www.youtube.com/watch?v=Ml14Ey7NM2Q )
Hayatımda yaşadığım tüm aksaklıklar gözümün önündeydi... Kardeşimin ölü bedenini gördüm. Kollarımın arasında nasıl öldüğünü... Kaybettiklerimi teker teker gördüm. İnsanların beni nasıl bir kenara ittiklerini,küçüklüğümde hiçbir ye kabul etmediklerini, her zaman arkalarda olduğumu...
Sonra bir ses duydum: 
"Gözde! Gördüklerin geçmişte kaldı. Kendine gel!"
Gözlerimi kırpıştırıp önümdeki kırmızı gözlere baktım ve elimdeki silahı o iki parlayan şeyin arasından geçirdim.  Bir anda kayboldu. Hemen ardından kulaklarımı tırmalayan inanılmaz bir çığlık duydum! O sesin verdiği acıyla iki büklüm olup balkondan düştüm. Yere değmeden birisi beni tuttu. Adını bilmediğim fakat gözlerinde sevgiyi gördüğüm birisi... Beni yere bıraktı ve uçanlarla savaşmaya başladı. Ardı ardına hızlı bir şekilde üzerime geliyorlardı fakat o, bana siper olmuştu.


(Dinleyin: http://www.youtube.com/watch?v=DByOa3XhCBg )Cesurca dövüşüyordu her önüne gelenle. Bense bir süre onu istemdışı izledikten sonra silahımı aldım ve yanında savaşmaya başladım. Bana döndü,gülümsedi,başını salladı. Omuz omuza uzun süren bir çatışmadan sonra hepsini defettik. Hala karanlıktı her yer. Kayıplar vermiştik biz de... Bedenleri dağın en yüksek yerine götürüp silahlarıyla beraber gömdük. Çok cesurca savaşmışlardı. Beni korumak için kendilerini feda etmişlerdi.

Çok cesurlardı.




(Akılda birkaç soru işareti bırakmak istedim,bunu okuyucunun düşüncesine bırakıyorum.)

12 Eylül 2011 Pazartesi

Ev Yapımı Pizza

Pizza
Küçükken bunu kahvaltı masasında gördüğüm zaman dünyalar benim olurdu.

Pizza, hamburger, kebap vs bana yasaktı. Yedirmezdi annem. Hem kilo yapar diye hem de sağlıksız diye. Arada sırada bu ev yapımı pizza bizlerle olurdu masada. Abur cubur yiyorum diye sevincimden havalara uçardım.

Bugün de masamda bu vardı fakat bu sefer korku vardı  bende. "Laaan çok kalorili bu!" Ama yedim daha da güzelleştim. *Süperim.* (!)

5 Eylül 2011 Pazartesi

"Herkes de eleştirmen olmuş yaauu..."

ATV'deki Çek Bakalım'ı izliyordum. Bir tartışma çıktı. Çekilecek kısa filmde kullanılması gereken komedi temasını kullanmadı diye bir yönetmeni(ya da yönetmen adayını) diskalifiye ettiler. Bunun üzerine birkaç şey zırvalamak istedim.

Şimdi Okan Bayülgen diyorki: kurallara uyulmasın. İstenilenin dışında bir film çekti diye kimseyi diskalifiye edecek değilim. Desteklerim de. Neymiş efendim arkasında dururmuş.  Şimdi çekilen filmi ben de beğenmedim. Dramatiğin arasına komedi sıkıştırılmış,benim hoşuma gitmedi. Bu benim düşüncem. Okan Bayülgen de yerdi yerdi yerdi zaten adamı,sonra da verdi 10 puanı. Hem kurallara uymamış,neredeyse tamamen farklı bir şey çıkarmış ama gidip 10 puanı yapıştırdı! Çelişki 1



Diskalifiye edilen yarışmacının filminden sonra çıkan yarışmacı çekildiğini söyledi. Ondan sonra patladı ortalık zaten. İzleyen bilir şimdi tutup da filmi ve tartışmayı uzun uzun anlatamayacağım. Hoş, anlattığım kadarını anlattım zaten...
Şunu da araya sıkıştırayım,Okan Bayülgen'i çok zeki ve kültürlü buluyorum. Öyle olmasa laf sokamaz insanlara zaten.




Hülya Avşar... Beğenmediğini belli etti. Ne kadar çok şey söyleyemese de belli etti. Bence bu konularda açık olunmalı yahu. Onlar geleceğin yönetmenleri! Bir yarışmadan 1. olup da hiçbir boka yarayamamak ne demek?! Oradan çıkacak olan adam hakikaten en iyisi olmalı. Kötüyse kötü deyin ki adam nerede yanlış yaptığını düşünsün,değiştirsin,düzeltsin kendini. Hülya Avşar grip olduğundan mıdır nedir,filmleri pek anlayamıyor gibiydi. Yorum falan yapamadı,yapacak kadar kafasını vermemiş gibiydi. Okan Bayülgen de lafları sokup durdu zaten Hülya Avşar'a. Neyse,o da 6 puan verdi.
Hülya Avşar da oldukça göz alıcıydı bu programda. Oldukça güzeldi.

Büşra Pekin de: Komedi ya da değil,önemli değil benim için fakat ben çekimi ve konuyu beğendim,dedi. En açık Büşra Pekin konuştu. Zaten bugünkü jüride de yorumlarını en beğendiğim ve bana göre en doğru yapan oydu. Kimseyi kırmak istemiyordu,bu belli. Kendisi de emek verdiği için,bu işin içinde sürekli olduğu için... O da 10 ya da 9 verdi.
Şunu belirteyim,kendisine aşığım. Beğenerek izlerim.

Okan Bayülgen birkaç yarışmacıyı izledikten sonra o, kurallara aykırı olan filmi çeken yarışmacıyı eledi. Çelişki 2. Kurallara uymadığı için diskalifiye etmem dediği yarışmacıyı yolladı. Sonra da dedi ki: Kurallara uymadığı için diskalifiye ettiğim arkadaşınızın elenmesini istemiyorsanız,programdan sonra gelip benimle konuşursunuz.
Clapperboard

Sonra anlamadığım bir şey var:
10 üzerinden veriyorsunuz puanları. 10 ile 5 arasında değil. Neden hiç 4,3,2 puan verilmiyor?
O kadar eleştiriyorsunuz, yanlış yerleri söylüyorsunuz. Beğenmediğiniz her yerden puan kırın kardeşim! İşte o zaman çıkar kimin iyi kimin kötü olduğu! 


Bir yarışmacı daha çıktı,o da komedi çekmemiş. Ben elenmeyi göze alarak çektim bu filmi dedi. Okan Bayülgen de hemen diskalifiye etti. Hani yüksek puan verecektin? Hani kurallara uymayanları destekleyecektin? Pat diye şutladın adamı.

Yarışmacılar,bu kuralları çiğneme olayını protesto ettikten sonra jürinin aklı başına geldi. Verilen puanlar yavaş yavaş düştü,eleştiriler kötü yönde oldu. Protestodan önceki yarışmacılara yüksek puanlar verildi bi kere. Son çıkanların suçu ne? Hepsine düşük puanlar gelmeye başladı...

Yarışmada hiçbir şey adil gitmiyor. Ekibin bunu anlayıp kendine gelmesi lazım.
*Fikrimce*

"Herkes de eleştirmen olmuş yea!"




25 Ağustos 2011 Perşembe

Trevi Bu Yıl Bana Gıcık

Roma'da Fontana di Trevi'ye gitmiştik. (illaki) herkes bir dilek diledi. Ben de kendime 2 tane istedim. Halam da dilemişti... Ve halam şimdi evleniyor. Bunca yıl sonra evleniyor. Çok mutluyum!

E ama hani benim istek? Aşk olsun Aşk Çeşmesi. Neden bu yıl bana gıcıksın? Geçen yıl yapmıştın isteğimi ama... Alacağın olsun yani.

O dileğim de çok istediğim ve de farklı bir şeydi. Olsa çok mutlu olurum ve bu bir sır olarak kalır. Nhahaha!

(doğaüstü saçmalıklardan medet uman kız modeli)

Ameliyat Günlükleri #3: Bitti mi?

Başka bir boyuta geçtim sanki. Başka bir dünyada gibiydim...
Bana sorulan her soruya da cevap vermişim! Kim bilir neler dedim?



Sakinleştirici yaptıklarını sonradan öğrendim. Zaten uykum vardı. Daldığımın farkında değilim,ben hala uyanık ve herkesi duyuyor sanıyorum. Her taraftan "bip bip" sesler geliyor,sağ kolumda bir şey sürekli şişip iniyor.

Türbe yeşili diye tanımladığım bir yeşil var. Gözlerim kapalıyken her yerde onlardan görüyorum. Yokuşlar var sürekli. Rampa diyelim. O yeşil renkli plastik rampalarda yolculuk yapıyorum ama ruhen yaptığımı biliyorum. Bedenimi göremiyorum çünkü. Sadece gözlerim geziniyor. Rampaların üstünden süzülüyorum falan derken birden bir şey oldu: Rampalar kayboldu ve bir boşluğa düştüm. Yine yeşil bir boşluk. Gözümün önünde dönüyor o boşluk. Uçsuz bucaksız fakat hani bir oda var siyah beyaz karışık renkli,döner durur. Beetlejuice'da vardı sanırım öyle bir oda. Orada dönüp duruyorum. Siluetler görmeye başladım. Gerçek dünyada mıyım değil miyim hala anlayamıyorum. Hani boş odada yankılanır ya ses,öyle duydum şunları:
-Gözde? Beni duyuyor musun?
-Gözde bunu hissediyor musun?
-4 dakikan kaldı Gözde.

Sonra birden İbrahim Tatlıses'i duymaya başladım! Ardından da Sıla'yı. Başladım parmaklarımla ritm tutmaya.
Bu sırada da ağzımdan birisi tutuyor. Çenemden kapatıyor ağzımı yani. Bir el hissediyorum ama gerçek mi değil mi bilemedim.

Gözümü açıyorum,kolumu görüyorum ve de midem inanılmaz bir şekilde bulanıyor,hemen geri kapatıyorum. Hafiften kendime geldim,dünyada olduğumun farkındayım.
-Gördün mü uyuyamadan başladılar ameliyata,acaba nasıl gidiyor? diyorum kendi kendime. Halbuki adam bana 4 dakikan kaldı dedi. Ben onu başlamaya 4 dakika kaldı olarak algılamışım. Ameliyat çoktan bitmiş... Uyanmamı beklemişler. Burnumdan oksijeni çıkardılar,kolumdan tansiyon ölçen aleti,göğsümden de kalp ritmini kontrol eden aleti.
-Gözde,başını kaldır seni sedyeye alalım.
Var gücümle kaldırdım başımı falan. Sedyeye koydular yüzüstü. Gidiyoruz dışarı doğru. Babamı duydum ilk:
-Geçmiş olsun kızım. Beni duyuyor mu acaba?
-Konuşabildiğim kadarıyla "evet" dedim. Yarı baygınım tabi henüz. Sakinleştiricinin etkisi sürüyor. Odama çıkardılar,asansörde olduğumuzu falan biliyorum.
Şöyle bir şey var,o gün ne doktorumun yüzünü gördüm ne de sesini duydum... Babamla falan baya konuşmuşlar. Zaten doktor ameliyatta benimle de konuşmuş!

Ulan kim bilir neler anlattım adama... Tüm sırlarımı dökmüşümdür allah bilir.

Yatağıma yatırdılar. Ben sıcacığım fakat babamın "Buz gibi bu çocuk ya" dediğini duydum. Annem hemen evden getirdiği pikeleri örttü üstüme. Ayaklarım falan bildiğin ateş gibi,yani öyle hissediyorum. Babam öyle ayaklarıma vururmuş,bende hiçbir his yok.

Uyudum uyandım,kollarım ağrıdı,belim ağrıdı,bir taraftan da serum geliyor zaten. O yarı uyanık halimle bağırıyorum bizimkilere:
-Seruma dikkat edin!
Birsürü ziyaretçi gelmiş. Kimisini hatırlıyorum.
Bol bol istifra ettim.

5-6 saat sonra kendime geldim.Ayaklarımı yavaş yavaş hissetmeye başladım. Serumum bitmiş,çıkarılmış. Ben bir acıktım ki sorma. Aklımdan neler geçiyor:
Bir tantuni olsa da yesem,damardan kebap verseler bana.İskender de iyi giderdi şimdi. Canım çikolata istiyor ya.
Yemek yasak. Gazım çıkana kadar yememem gerekiyormuş. Telefondan Twitter'a falan girdim. iPod'umdan film izledim. Saat 8 gibi de amcamlar,halamlar ve teyzemler ziyarete geldiler. Onlarla konuşurken zaman geçti.

Babam,içimden baya bir şey çıkardıklarını söyledi.

Lanet olsun dostum siz nasıl biriktiniz oraya ha?!
Ben dışarıdan temizlediğimi sanırdım bu tüyleri,meğersem sinsiler içten içe kin beslerlermiş bana! Vay itler!

Annem, babamı misafirlerle beraber yolladı. Yazık adamcağız çalışıyor.Kaldık annemle başbaşa.
Kadıncağız tam dalıyor. Ben:
-Anneeee,tuvalete gidelim mi? diyerek uyandırıyorum. Hemşire geldi,yürüttü beni biraz ayaklarım açılsın diye.

Uyana uyuya,film izleye kapata zaman geçti. Tangled'ı izledim. Çok fazla uyuyamadım yani. Yüzüstü yatıyorum,dönmem gerekiyor her tarafım ağrımış,annemi çağırıp boruyu tutturuyorum ki ezmeyeyim dönerken.

Anlayacağım çok fazla uyumadım. Ağrım olduğundan değil,ağrım olacak diye korkumdan. Zaten ameliyat yerimden çok belim ve boynum ağrıyor.

...ve sabah oldu.

Doktor öğlene doğru gelip,içimden bir boru çıkarmış ki... Kolum kadar uzun fakat oldukça ince... İğne yaparlar gibi bir acı hissettim,sonra geçti.
Pansuman günlerinde de ameliyat yerime bir güzel iğne yaptılar. Oh!


Ameliyattan bir gün öncesi,ameliyat günü ve ameliyat gününün ertesi günü duş alamadım. Aldırmadılar! 3 gün pis kalıp,rekorumu kırdım. Tamamen iyileştiğim gün ise 3 saat duştan çıkmadım.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Ameliyat Günlükleri#2: Ready, Set, Go!



Gece geç yatmama rağmen sabahın köründe kalkabildim. İçten içe heyecan varmış demek ki. Dışıma hiç yansımıyordu,ben de heyecanlı olduğumu bilmiyordum çünkü. Sıradan bir gün ve yine her zamanki kulak problemim için doktoruma gidiyorum gibiydi.

Saçımı yaptım,makyajımı yaptım. (Ameliyata makyajlı giriyorum,evet) 8 buçukta hastanedeydik. Annemin kuzeninin eşi, bize en iyi ve az kişilik odayı ayarladı. Hemşire geldi,giydirdi ameliyat elbisemi. Mor ve upuzun bir şeydi. Belki de ben kısa olduğum için uzun diyorum. Haha. Kadın zaten beni lise çocuğusu sanmış! Bir büyütemediler lan beni! Sonra serum taktılar,açlıktan ölüyordum zaten! Serumu takarken hemşire damasımı tutturamadı ilk önce. Damarım bile oynak daha ne olsun ya? Hahaha... Başka bir yerden taktı. Nasıl acıdığını anlatacağım sonra.

Heyecan? Korku? Herhangi bir his? Hayır,hiçbir şey yoktu. Aldım elime telefonumu Twitter'da gezindim ameliyata kadar. 11'e 20 kala sedyem geldi. Yatırdılar. Annemle babam da benimle geldi ameliyathaneye kadar. Neyseki asansördeki bay hemşire benimle konuşuyordu da heyecanlanacağım varsa da heyecanlanmadım.

Ameliyathaneye girdim. Sedyede gitmek güzelmiş bu arada. Herkes sana bakıyor,geçmiş olsun diliyor falan. Güzel yani,insanlığı görüyorsun. Belimden iğne vuracaklardı. Oradaki doktorların hepsine bunu sordum:
-İğne,belimden girerken acıtacak mı?
Hepsi de çok kısa süreceğini ve hiç de bir acı hissetmeyeceğimi söylediler. Nitekim öyle de oldu.

Yeşil önlüğü taktı anestezi uzmanı. Belimden vurdu. 10 saniye kadar sürdü. İğneyi çıkardı ve benim ayaklarda bir ısınma bir huzur... Donuyordum o ana kadar. Bir güzel ısındım.

Yüzüstü yatırdılar beni. Kalçamı kapattılar,ben de sürekli sorular soruyorum kadınlara ama! Ne diyeyse? ,şunu söyle yapabilir miyim? Bunu böyle yapayım mı? Olmadı rahat edemedim,böyle dönebilir miyim? Güzel gözlü bir doktor vardı,o çok rahatlattı beni. Zaman yaklaştıkça heyecan başlamıştı çünkü. Sanırım bu yüzden çok soru sordum.

Ve ayaklarımı hissetmemeye başladım. Başladınız mı diye sordum,yok daha başlamadık dedi ama meğersem başlamışlar! Canını sevdiğimin doktoru... Ben de diyorum bu et kokusu nereden geliyor? Döner yapılıyor,diye cevap verdi baş doktor.

Baktım,bir şeyleri hissediyorum! Bir acı var!
-Ama ben hissediyorum...
-Nereyi? Burayı mı?
-Evet.
Anestezi uzmanı geldi,iğne yaptı.
-Şimdi hissediyor musun?
-Hmm,ee haayı.. derken ben uyumuşum. Uykum da vardı zaten. Sakinleştirici yapmışlar.

Geliyoruz en acayip kısma...


22 Ağustos 2011 Pazartesi

Ameliyat Günlükleri #1: Ameliyat Öncesi

Heyecanlı mıyım,korkuyor muyum hiçbir fikrim yok. Hiçbir şey hissetmiyorum gibi,sonra birden yaşayabileceğim zorlukları aklıma getiriyorum. Ardından: "Aman Gözde ya,boş versene,küçücük bir ameliyat. 7-8 cm açılack olsan bile,küçük bir ameliyat. Daha büyüğü olmadığı için şükret."


Ayrıca duyuyorum, bu ameliyattan sonra hemen ayağa kalkmışlar,kimisi 3. haftasında spora bile başlamış. 


Sonra yine aklıma geliyor:
-Ay ben tuvalet işini nasıl yapacağım ya?
-Duşumu nasıl alabilirim ki?
-Acaba acır mı?


-Yok be,uyuşturacaklar. Hiçbir şey hissetmeyeceksin.
-Elime bi dergi verseler aslında çok daha güzel olur. hiçbir şeyi düşünmem bile.
-Ameliyat sonrasında da hemen uyurum,olmadı kitabımı okurum. 


-Peki ya tuvaletim geldiğinde ne olacak?
-Ya bulunur elbet bir çaresi,bu ameliyatı olan bir sen değilsin ya. Herkes nasıl halletmişse sen de öyle halledebilirsin. Zaten bir şey olacak olsa hastanedesin. Yakışıklı hemşireler,doktorlar imdadına koşar.
-Iyy,bana ameliyat yerini göstermesinler gerisi sorun değil. Ayy bir de boru takacaklar değil mi ya? Onu da görmeyeyim. 


Kendimle konuşmam böyle. Birkaç aydır böyle sürüp gidiyor. 
Yarın daha farklı konuluyor olurum herhalde. Hahahaha...




ÖSS ve YDS'ye girmeden önce de böyleydim. Hiçbir korkum yoktu,heyecanım yoktu,sıkıntım falan yoktu.
Hatta tutup Mahşer,i Cümbüş'ü izlemiştim sınavdan bir önceki gün. Sınava girerken de hiçbir şey yoktu,her şeyi de tam hatırlıyordum. Ne zaman ki sınavdan çıktım,sonra bir heyecan sardı. Herkes "çok güzeldi,istediğim yere kesin giderim" falan diye tepemde konuşuyordu. Herhalde bundan heyecan yaptım. 
-Lan benimki de güzeldi de,hani bu kadar emin değilim,şurası kesin olur falan diye...


Ameliyat sonrası da mı böyle olacak ki?
Neyse,yarın göreceğiz. 


18 Ağustos 2011 Perşembe

Mersin yastaydı bugün...


Elektrik kesildiğinde ise ayrı bir mutlu olurdum. Korkunç hikayeler anlatmalar,radyo tiyatrosu dinlemeler,karanlıkta koşturmacalar...
Okurken şu şarkıyı dinlemenizi rica ediyorum:
Ludovico Einaudi - Le Onde

Benim kardeşim yok. Çok sevdiğim kuzenlerim var neyse ki.
Küçükken kuzenlerimle birlikte olmayı isterdim hep.
Beraberken yapacak çok şey bulurduk.


Hatırlayamadığım çok şey...

Mutlu olurdum çünkü kimse televizyonu açamazdı, ayrı odaya gidemezdi. Her birey aynı odada toplanır,sürekli sohbet edilirdi.


Sıcacık bir ortam. İnsan daha nasıl mutlu olabilir ki?

Özellikle de eğer elektrik kesildiğinde,iki oda bir teraslı anneannemin yayla evindeysek ayrı bir güzel gelirdi o kesintiler...

Buzdolabının harharhar çalışma sesini duyduğum an her şey biterdi.
Kışın ortasında,odun sobasıyla sıcacık yaptığın odanın penceresini açarsın da ortam buz gibi olur ya,aynen öyle olurdu işte... Herkes bir yere dağılır,kimse konuşmaz,kendi işiyle ilgilenirdi. Herkes dediğim,büyükler.

O zamanlar büyüklerle konuşmayı çok önemli bir şey gibi görüyordum. Tam olarak sözü geçen bir birey olduğumu hissederdim.

Kuzenlerimle baş başa kalırdım,korkunç hikayeler yerini sevimli fakat heyecandan yoksun oyunlara bırakırdı.

Bu anımı neden hatırladım? Aşağıda zifiri karanlıkta çocuklar,sevinçle bağrışarak birbirlerini kovalıyorlardı. Biraz önce geldi elektrikler. Çocuklardan birisi:
-Hadi yukarı çıkalım,dedi.
Diğeri:
-N'olur gitmeyelim ya,ne güzel eğleniyoruz.

O çocuk aynı bendi. Ben pencereyi hiç açmak istemezdim ama illa ki açan olurdu. Anında...

Şimdi? Şimdi elektriksiz ben bir hiçim.
Her işim onunla.
Zaten yalnızım,korkunç hikayeler anlatabileceğim sıcak bir ortam yok ki artık...

Mersin yastaydı bugün,dedim. Şu yüzden: Hakkari'de 12 şehit verdik.
Bu sayı gittikçe de artıyor. Artmaması için bir şeyler yapılmalı,insanlar teröristlerin hain saldırılarına maruz kalmamalı!

Ramazan diye bahane uydurulmamalı!


14 Ağustos 2011 Pazar

Küçükken kaydettiğim sesleri buldum!

12 yaşındayım diyorum arada. Kuzenlerimi de çağırmışım,isimlerini ve yaşlarını söylettiriyorum. Bir de "Merhaba de." diyorum illaki! :D

10 yıl öncesinden kasetleri alırdım,teybe koyup kayıt yapardım hatırlıyorum ama ne kaydettiğime dair hiçbir fikrim yoktu.

O zamanlar video kameralarımız yoktu,ben de hatırlara önem veren biri olduğumdan teybe almışım.
Ailem şarkı söylüyor,çalıp oynuyoruz,alkış sesleri,o zamanlar yaptığım reklam taklitleri.

-Merhaba merhaba Ajda Pekkan.
-Telsim'e geçtim,neden diye sorarsan özel bir nedeni yoooğk!
-Şunun saçına bak,sen kendi kabak saçına bak. Yürüyün be yürüyün,bir daha da bu parka gelmek yok,yürü.

Süleyman Demirel'in taklidini falan yapmışım. Bin Laden'den bahsetmişim.
Genelde Tarkan'dan şarkı söylemişim.
Sen Başkasın demek yerine "sen başkasınııı,başkasınıııı" dediğime de ayrı bir yarıldım.