Çanta değişimi yaparken, uzun süredir kullanmadığım çantamın ön gözünde, küçük karton bir kağıda yazılmış halde şunu buldum:
Tesoro, Kıvırcık'ı seviyor! ♥
Ta midemden geldi gözyaşlarım ve sızısı.
Yıllar önce bir şeyler yazıyordu: "Ben 'son'umuzu hiç düşünmüyorum ve ben hiç bizsiz bir dünya düşünmüyorum. Ama sen beni anlamak için bile dinlemiyorsun. ... Hayatında yaptığın, yapıyor olduğun ve yapacağın her şeye saygılıyım ama bana olan güvensizliğine saygılı olmamı bekleme, bırak da kızıp bağırayım. Bana güven."
Güvenmeye çalıştım, kendimi zorladım... Sonra yine kırıldı güvenim. Biliyordum böyle olacağını. Neden inanıp da güvenmek için zorladım ki kendimi? Olaylar patladığında, zaten güvenmiyordum, der avuturdum kendimi. Şimdi, beni inandırdı ve kandırdı, demekten alıkoyamıyorum beynimi.
Ona güvenmeyi çok istiyordum. Belki belli edemiyordum ama ÇOK istiyordum! Kendimi kollarına bırakmak, huzurla uzanmak istiyordum. Sırtımı dayadıklarım, karşılarına başkalarını almış ve bir anda kalkıp gitmişlerdi hep. O yüzden, bu sefer dayanağım sağlam, demeyi çok istedim! Yorgundum çünkü, sürekli düşüp kalkmaktan dizlerimde derman bitmişti. Artık düşmek istemiyordum. Ama yine düşeceğimden çok korkuyordum. Dayanağımın sağlam olup olmadığını tartıyordum hep. Sonra tamam dedim, sanırım yıkılmayacak.
Öyle güzel çatladı ki!
Kim ne sararsa sarsın sağlam olamayacağını anladım.
Bir kere, bensiz bir dünya düşünüyordu. Bensiz bir hayat kurmayı. Ve bunu en başından beri düşünüyormuş! Öyle söyledi. En başından beri, aslında bizim bir "son"umuzun olduğunu düşünmüş. Bize dair bir son hep varmış aklında... Bilmiyordum, dedim, ben hep benimle olmak istediğini sanıyordum. Bir başka toprağa kök salmak ve meyve vermek istediğini bilmiyordum! Çünkü bana bizsiz bir hayat düşünemediğini söylemiştin, sana güvenmem için bana bağırıp çağırmıştın!
Bensiz bir hayat kurmayı düşündüğünü duyduğumdan beri kendime gelemedim hiç. Hep biriktim. Doldum durdum. Başka bir tarafa doğru dalını uzatmana göz yummaya zorladım kendimi, mantıklı davranmaya çalıştım. Her ne kadar ortada mantıklı bir durum olmasa da; her ne kadar, karşıdakinin senin dalını tutma ihtimalinde benden kopacak olma halin ortaya çıkacak olsa da, mantıklı hareket etmeye çabaladım. Gitmek istiyorsan zorla tutamam dedim, bendeki dalını kesip yine gidebilirsin. Sen de kesmek istemedin, acıyacağından korktun belki, belki de öteki tarafta kök salamayacağından.
Dedim ya, ne zaman ki "biz"e dair bir hayat düşünmediğini duydum, o zaman dökülmeye karar verdim. Ne olursa olsun döküldüm durdum. Seni sular altında bırakacak olsam bile. Çünkü neden engelleyeydim ki? Benim, senin hayatında bir yerim olmayacaktı bir gün. Daha fazla dolmamın anlamı yoktu. Dizlerim zaten güçsüzdü. Sonra ikimiz de sular altında kaldık. Evet, ben boğdum bizi, ama devrilip dökülmemi sağlayan da sen oldun.
***
Beni sevdiğini çoğu zaman anlayamadım. Her gece bana dokunmadan uyuyamıyordu, eğildiğimde doğrultuyordu evet. Yanımda huzurlu ve mutlu olduğunu söylüyordu. Bensiz bir aktivite yapmadığını, zaten bensiz de hareket etmek istemediğini söylerdi. Benden önce tanıştığı insanlarla konuşmaya devam edeceğini ve buna bir çözüm olmadığını beynime kazımaya çalışırdı. Onları kenara bırakmamı ve sadece ona odaklanmamı isterdi, hayatındakilere değil.
Nasıl yapabilirdim ki? O yapabilmiş miydi?
Peki, bensiz bir aktivite yapmak istemiyor muydu? Yapmamış mıydı hiç?
Peki, bensiz bir aktivite yapmak istemiyor muydu? Yapmamış mıydı hiç?
Ben o istemiyor ve istemez diye çıkardım insanları hayatımdan, sildim. O yapmazdı çünkü, ondan önce konuşmaya başladığım insanlarla iletişimde olmamı kaldıramazdı. Nasıl yapsın ki? Üzülürdü bir kere. Ama düşünmüyordu hiç benim de üzülebileceğimi... Onsuz aktivite yapabilmemi isterdi, oysaki ben istemiyordum ki. Hiç istemedim onsuz bir şey yapmak.
***
Bir gün bir kavga etmiştik. Saçma sapan bir kavgaydı. Sosyal medyaya olan ilgime, ona verdiğim zamana, takip ettiğim insanlara ve peşimden gelenlere kızardı. Hem de çok! İki kelimeyi bir araya getiremeyen insanların, siber medyada konuşmasını ve böyle çevre edinmesini saçma bulurdu. "Dünyada isminin kalmasını istiyorsan, bir mimar ol, avukat ol, düşünür ol, ressam ol, edebiyatçı ol, kendi felsefeni belirle, bunlar seni ölümsüzleştirsin, orada burada yazdıkların değil. Vasıfsızken ünlü olmuşsun ne gereksiz." derdi...
Şimdi o ne yapıyor?
***
Eskiden, onun huzuru olmak için doğduğuma, yüzünü her daim güldürdüğüme, elini hep sıcacık tutacağımı bildiğine inandığını söylerdi... İstedim!
Bende kalmak isteseydi, hiç üşütmezdim ki onu. Gerekirse kendimi yakar, yine de ısıtırdım!
Bende kalmayı yavaş yavaş aklından çıkarıyordu zaten. Hatta birkaç kez gitmeyi bile düşündü. Bencillik edip tuttum. Bencillik ettiğimi söylemişti onu tutarak. Sonra da iyi ki tuttun demişti...
İyi ki mi, keşke mi?
Her şeye rağmen diyordum ki, bir gün bir kadınla devam etmek isterse kapımı mutlaka açacağım ona! Ama nasıl yapabilirdim ki? Biz kırık dökük bir zemin üzerindeyiz, her an karanlığı boylayabiliriz. O da biliyor bunu, ikimiz çatlattık çünkü. Düşüncem yanlıştı bir kere: O asla gelmek istemeyecekti. Zaten sıkılmıştı benden yüreği. Sağlam bir temel arıyordu, belki çevresini belki de kendisini mutlu edeceği. Bir harabenin ortasına geri dönemezdi.
Ben...
Bense çatlaklarım kaynamadan kimseyi alamam ki omuzlarıma. Yine düşerim, yine düşerim. Ama acele etmiyorum şimdi, kendi haline bıraktım kırıklarımı, nasıl kaynarlarsa kaynasınlar. Yakın bir zamanda olacağı yok hiçbir şeyin, bu yüzden doktor doktor gezmeme gerek yok. Hem zaten, gelebilecek olan bir şey de yok.
Nasıl değişiyor hayat.
Nasıl değişiyor insan.
Dün söylediğinle bugün aynı fikirde olmuyorsun.
Dünkü fikrini empoze etmiş olsan da, bugün fikrin değiştiğinde güvenini kırdığını hissetmiyorsun kimsenin.
Çünkü dün ile bugün bir değilsin. Bunu kabul etmişsin.
Bir önceki söylediğinle kimseyi kırdığını düşünmüyorsun.
Çünkü kimsenin dün ile bugün bir olmadığını düşünüyorsun. Buna inanmışsın.
Ama ben yine de ileride değişeceğini düşündüğünüz şeyleri, sanki hiç değimeyecekmiş gibi dan dan söylemeyin derim. Herkes demez ki bu insan dün ile bugün bir olmayacak diye...
Kırmamaya çalışın hiçbir somutluğu, hiçbir soyutluğu...
***
Bugün güzelce bir acı çekip, yanında sigara içerek akciğerlerimi, alkol içerek de karaciğerimi çürüteyim diyorum.
Bu da son olsun.