26 Mart 2014 Çarşamba

Nereden bilebilirdim ki böyle olacağımı...

Havanın, insanı boğan kuru sıcağı da insanın sinir kat sayısını biraz daha arttırıyordu. Zaten burnum kulağım tıkanmış kuruluktan! Telefonum çaldı,arayan babam. Amcamın eşinin yeğeni öğrenci değişim ile Rusya'ya gidecekmiş, bulundukları şehirde de kimseyi bulamamışlar. (Araştırmamışlar muhtemelen.)  Benim de Rusça okuduğumu bildikleri için Corcina ders verebilir mi diye babama sormuşlar. O da bana anlatıyor heyecanlı heyecanlı. Adam bekliyormuş,hemen cevap vermemi istedi babam. O anki sinirimle ve telefonu kapatma isteğiyle - çünkü uyumak istiyordum sadece - "tamam olur"u yapıştırdım.




Yine stresli bir günümdeydim. 


Demez olaydım.

Babam da olabileceğini söylemiş.


Aradan zaman geçti, ben geldim Adana'ya nihayet. İlk günlerimi buradaki işlerimi hallederek geçirdim. Dördüncü günün sonunda adam babamı aramış yine. Tam da o sırada ben eve gelmiştim. Konuşurlarken yakaladım. Telefonu kapattıktan sonra babam bana döndü. Cevap beklediklerini söyledi.

Bu olayın aklımdan çıktığını nasıl anlatabilirdim ki onlara? Gencim ben,unutmam hiçbir şey. Aklım başka yerde olamaz(!). Asla. Sadece derslerim,yapacaklarım... Neyse olayı unuttuğum için defter,kitap,nota dair hiçbir şey getirmedim. Bunu onlara söyledim.
-Sen kaç yıldır o bölümde okuyorsun kızım,nasıl hatırlamazsın? Deftersiz anlatmaya çalışsan...
-Baba olmaz ki ya,yanlış öğretirsem bu sefer ben küçük düşerim. Hem o ne öyle? Bedavaya ders mi verilirmiş? Bir de şu Adana sıcağında hayatta onların evine gidemem. Benim sporum var hem.
-Sığdırırsın bir şekilde kızım. Bunun internet siteleri yok mu? Oralardan bakıp çalışsan,not çıkarıp şöyle temel bilgileri öğretsen olmaz mı? Hem dedi ki, biz de Corcina'yı mutlu ederiz,merak etmeyin.
-Yani... Olabilir o zaman...


Ne deseydim? Bahanem kalmadı ki amına koyim. Karşılığını da görünce tabi. Napayım oğlum,her şey karşılıklı bu dünyada.

Birkaç gün boyunca not çıkardım kendime. Basitinden Rusça notları oldu elimde. Birine bir şeyi öğretemem zaten ben,en iyi bildiğim konu olsun, öğretme yeteneği yok ki ben de! Neyse bir şeyler yapmaya çalışacaktım.


Buluştuk. Ders vereceğim kişiyle tanıştım. Cenis, 24 yaşında hoş bir hatun. Her tarafından alım akıyor. Şerit gibi inanılmaz bacakları, dümdüz pürüzsüz karnı, geniş omuzları, kıvırcık kahverengi saçları. Esmerdi kendisi. Gözleri de yeşil. Uyum inanılmaz! İlk anda gözlerimi alamadım. Dekoltesi şahane beyaz bir atlet giymişti, altında da bol dökümlü incecik mavi bir pantolon. Sonra kendime gelip,elini sıktım. Babasına da selam verdim.

Detayları konuştuk. Ben onların evine gidecektim. Onlar bana çalışma odalarını vereceklerdi. Evleri de çok uzakta değildi benim evime neyse ki. Anlaştık. Ben maddiyat konusuna girmedim. Sonra halledeceğimizi söyledim. İlk ders yarın 1'de ve 3 saat sürecekti.


....


Ertesi gün oldu,hava çok sıcak olduğu için giyebileceğim en ince,en hafif tişörtümü buldum, altıma da kırmızı mini kot şortumu geçirdim. 12 buçukta yola çıktım. 1'e 5 kala oradaydım. Öncelikle evi gezdirdiler bana, mutfağı her kullanabileceğimi söylediler. Çalışacağımız odaya geldik nihayet. HARİKA! Klima yanıyordu ve içerisi tam istediğim havadaydı! 


Çantamdan notlarımı çıkardım. Cenis, çoktan bir defter alıp masaya oturmuştu. Ev hali yoktu,sanki dışarı çıkacakmış gibi giyinmişti. 

Dekoltesi göz kamaştırıyordu yine...
Sakin ol Corcina!

İlk önce harflerden başladık: okunuşları ve yazılışları.... Kiril alfabesini öğrenmesi kolay değil tabi ama öyle zeki bir hatundu ki kendisi, her söylediğimi ilk anda kapıyor ve unutmuyordu. Ara verdik bir süre. Kahve yapmıştı, bana dokunduğu halde kıramayıp içtim. (Acısını evde çektim o ayrı.) Sohbet ettik. İnanılmaz konuşkan birisi... Benimle konuşurken,bir şeyler anlatırken gözleri parlıyordu. Konu nasıl geldiyse,erkek arkadaşa vardı. Onu aldatmış ve o da bunu öğrenince tabi terk etmiş. Çok derine inip de neden böyle bir şey yaptığını sormadım... Kahvelerimiz bitti,derse döndük.


....


Derslere başlayalı iki hafta oldu ama Cenis'in maşallahı vardı! Artık birbirimize selam verirken,ufak tefek bir şeyler soracakken Rusça konuşuyorduk. Elbette hataları ve unuttukları vardı fakat başarısı da göz ardı edilemezdi. Geçmiş zamanı işlemenin zamanı geldi diye düşündüm. Notlarımı ararken,bugün çalışmak istemediğini,nedenini sorduğumdaysa moralinin bozuk olduğunu, kafasını veremediğini söyledi. "Peki" dedim.

Kahvenin bana dokunduğunu öğrendikten sonra meyve suyu ya da çay içtik sadece.
Çay getirmeye gitti sanırken ben, elinde iki kadeh ve bir de roze şarapla odaya girdi:
-Hadi bugün içelim. Bizimkiler de evde yok nasılsa.

Şarabın beni çok çabuk sarhoş ettiğini bildiğim için çok fazla içmeyecektim.
-Peki. Hem laflarız. Sen de bana şu moralinin neden bir türlü düzeltemediğini anlatırsın.

Başladı anlatmaya.

Erkek arkadaşı Cenis'i pek iplemiyormuş. Doğru düzgün görüşmüyorlarmış bile. Sadece telefonda konuşuyorlarmış. Birkaç da mesaj... Cenis'in canına tak etmiş,konuşmak için buluşmak istemiş ama adam gelmemiş falan. Cenis de bunun en yakın arkadaşının evine gitmiş. Her naneyi yemiş,her boku yapmışlar. Alkol,sigara,esrar,kokain... 

Hatuna nasıl bir güven verdiysem,her şeyini anlattı bana. O anlattıkça ben onu süzdüm. Dudakları ne kadar güzeldi lan! Toz pembe bir gloss kullanmış belli,parıl parıl parlıyordu.

Cenis, şarabı bittikçe yenisini doldurdu. Şişenin dibini gördük. Ben iki kadehte bıraktım tabi ama yine de başım dönmeye başladı biraz. Bizimkisi uçmaya başladı. Gözler kayıyor falan. Sıcak oldu deyip eline bir kağıt alarak kendini serinletmeye başladı. Hareketleri çok yavaşladı, omzuma doğru başını getirdi, yasladı.

Kızımız sarhoş. Haydi bakalım. İşin yoksa ayılt. Walt amcanın da ne zaman geleceği hakkında en ufak bir fikrim yok. Ya böyle görürse bizi? Ben ona Rusça mı öğretiyorum yoksa alkole mi alıştırıyorum diye tepeme biner,bir de evdekilerden yerdim paparayı.

-Cenis... Cenis! Tatlım kendine gel,hadi gel yüzünü yıkayalım.
Koltuktan kalkıp kolundan tutmamla beni kendisine çekmesi bir oldu!
Başımı tuttu,yüzümü kendi yüzüne yaklaştırdı:
-Seni ne kadar istediğimi bilemezsin!

Lan?! Noluyor oğlum? Nasıl yani? Nasıl beni istiyor? 

Kalbim atışını dakikada 300'e çıkarmıştır o sırada. Sonuçta hoş hatun. Beğenmiştim.

Dudaklarını yaklaştırdı,benimkilere. O kadar kendinden geçmiş ki,dudağımı tutturamadı. Kenarına denk geldi. O anda kendime geldim ben de.

Napıyoruz lan?


Kalktım hemen,tutup banyoya götürdüm. Yüzünü yıkadım. Geri içeri yatırıp kahve yaptım. İçtikten sonra kendine geldi biraz. Aradan yarım saat geçti tabi bu sırada...

Gözleri açıldı...
Kendine geldi...

Olanlar hakkında hiçbir şey söylemedim. Hatırlayıp hatırlamadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

-Ben artık gideyim. Yarın görüşürüz.
-Görüşürüz, dedi başı önde.

Ya sarhoş olduğu için utandı ya da olayın bilincindeydi.


....



Birkaç gün boyunca hiç sohbet etmeden,ara vermeden Rusça çalıştık.

....

Notlarımı masaya çıkardım.
Çantamda kalem aramaya koyuldum. O kadar karışık ki çanta!
Ne var ne yok belli değil.
Kalem uzattı bana.
Aldım.
Elimi tuttu...
Okşadı...


Gözleri parlıyordu. Yeşil bir atlet vardı üzerinde. Göğüsleri gel al beni diye bağırıyorlardı zaten. Onlar her zaman öyleydi gerçi. Dudakları çok güzel değil miydi bunun? Pembe pembe... Evet. Tanrım! İnanılmaz güzel bu "kadın"... 

Yaklaştım.

Yaklaştı...
Dudakları dudaklarıma, dili dilime...
Kalbim yine çok hızlı atıyordu.
Şehvetle öpmeye başladı. Ne güzeldi dudaklarının tadı... Çilek gibi.
Çekmek istiyordum kendimi. Beynim, mantığımı sikiyordu. Kalbim, asla ayrılmamam için baskı yapıyordu.
Ayırmadım... Ayıramadım... Üzerine gittim.
Kanepeye yatırdım.
Tişörtünü çıkardım. O da benimkini çıkardı.
Boynumu öpmeye başladı...
Köprücük kemiğimi...
Göğsümü...
Karnımı...


Üzerimdeydi.
Pantolonumu çıkardı.
Bacaklarımı öpmeye aşladı... Nazikçe...
Tekrar dudaklarıma geldi...
Elini iç çamaşırıma daldırdı.
Okşadı...
Dudaklarını ayırmadı dudaklarımdan.

Üzerine çıktım. Kulağını öptüm. Yaladım. Göğsüne indim.
Harikaydılar!
Altını çıkardım.
Karnında gezdirdim dilimi.
Sonra daha aşağısına indim.
Yaşam suyundan tattım.
İnliyordu. O inledikçe ben hızlanıyordum.
Kasıldı. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı.
Doruktaydık ikimiz de.
Tekrar dudaklarına çıktım. Dilimi ağzının içinde gezdirdim.
Çılgınlar gibi öpüyordum onu.

...
Bir süre tenlerimiz birbirine temas halinde kaldık.
Saçımla oynuyordu.
Hiç konuşmadık.
Tenini hissetmekten inanılmaz haz alıyordum. Hiç kalkmak istemedim yanından.
....
Giyindik. Saat 3 olmuştu. Spora gidecektim,çıkmam gerekiyordu.
Elimden tuttu, gözlerimin içine baktı.
-Gitme... Biraz daha kal...
-Baban da gelmek üzeredir zaten,gideyim ben Cenis.

Spora geldim. Leyla gibi dolandığımı fark etmeyen olmadı tabi.


Sonraki akşamlarda dışarı çıkmayı teklif ettim. 
Takıldık.
Çok eğlendik.
İçtik...
Kafayı bulduk.
Seviştik.

.....

Bugün son dersimizi yaptık. Onun Rusya'ya gitme vakti gelmişti. O gün ders yapmadık. Sadece öpüştük. Hiç durmadan. Babasının kapıyı tıklatmasıyla birbirimizden ayrıldık. Annesi pasta yapmış. İçeri bekliyormuş bizi.
Notlarımı topladım. Çantama yerleştirdim. Ayağa kalktım içeri gitmek için, Cenis beni sımsıkı sardı. Burnunu çektiğini fark edince ağladığını anladım. Yüzüne baktım. Diyecek bir şey bulamadım.

-Ağlama... Dayanamam...

Sarıldım. Hiç bırakmak istemedim.

-Cenis! Corcina! Haydi gelin kızlar!

Cenis, gözünü sildi. Derin nefes aldı birkaç kez.

-Pasta çok güzel olmuş.
-Afiyet olsun Corcinacığım. Kendine çok iyi bak. Her şey için teşekkürler.


Elimi tuttu.
Gözler doldu yine.
Bu sefer benimkiler de doldu. Aktı ince bir damla. Hemen toparlanıp sarıldım.
-Seni çok seviyorum.
Ağlamaya başladı.
-Ağlama lütfen... Bakarsın ben gelirim Rusya'ya... Sürekli konuşacağız zaten, merak etme sen.

Kapıyı kapattı.


....
Her şey bir aile toplantısında başlamış meğer. O zamandan beri içi kıpır kıpırmış. İlla ki benden ders almak istemiş. Rusya'yı tercih etmesinin sebebi de ortaya çıkmış oldu böylece.


İstemeyerek başlayan Rusça dersleri,bana hayatımın en güzel anlarını miras bırakmıştı. 
Para almadım. 
Ne gerek var ki?
Kocaman bir sevgi almıştım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu konu hakkında bir şeyler söylemeyecek misin?