O anda, dudaklarını hissettim akan damlalarla. ( http://www.youtube.com/watch?v=F7Ix2tZl2-k )
Gözlerinin içine bakmak istemiyordum. Ağlamam an meselesiydi. Bana baktıkça, daha fazla tutamadım, birkaç damla düşmeye başladı gözlerimden.
Yüzümdeki mutluluğu, bedenimdeki heyecanı çekip almışlardı sanki. O da fark etmiş olacak ki, yanağımı okşadı. Aşağıya bakıyordum. Çenemden hafifçe tutup, kaldırdı başımı. Gözlerimin içine baktı, buruk bir gülümsemeyle...
Sıkıcı devam eden yaz tatilimizi biraz neşelendirmeye karar vermiştik. Annemle babam yıllık izinlerinden bir haftasını koparabildiler patronlarından. Benim de okulum açılacağı için daha fazla sıkıcı olmamalıydı!
Söke'ye gitmeye karar verdik çünkü benim birkaç arkadaşımın da orada olacağını öğrenmiş ve tabi ki onları, Aydın'ın o güzel ilçesine gitmeye ikna etmiştim.
Otelimizi ben ayırttım, Ema'nın söylediği kadarıyla "o kadın", ailesiyle beraber orada çalışıyordu! Bir an önce oraya varmak istiyordum! Ben ha geldik ha geleceğiz derken yol daha da uzuyordu sanki.
Vardık!
Otele giden otobüsü bulup yönlendirdim annemleri. Hemen yerleştik kendi odalarımıza. Çok mütevazı bir yerdi otelimiz. Küçük, sevimli ve samimi... Çakıl taşlarıyla dolu bahçesi, ahşap koltukları ve masaları, çiçek desenli masa örtüleriyle insan kendini sıcacık bir ortamda hisseder orada. Annemle babam dinlenmek istediler, ben de hemen o gözleme yapılan yere inip, gölgedeki ve aynı zamanda kasanın olduğu ahşap kulübeye en yakın olan masaya oturdum. Hani nerede çalışıyorsa, mutlaka görebileyim diye... O kadar heyecanlıydım ki, o sadece fotoğraflarını gördüğüm ve internet üzerinden hayran hayran sohbet ettiğim kadınla, Denizle tanışacaktım! Bacaklarımı sallamadan duramıyordum, ellerim havanın ve heyecanın da etkisiyle iyice sırılsıklam olmuşlardı.
Bekledim...
Annesi olduğunu tahmin ettiğim kilolu, saçı dökülmesin diye bir eşarp bağlamış, şalvarlı bir kadın geldi masama. Siparişimi aldı. Kaşarlı gözleme ve köy ayranı! Özlediğim, bırakamadığım tat.
Hala görememiştim onu...
Kadın siparişimi getirdi. Yemeğimi bitirince, masaya ücretimi bırakıp üstünü beklemeden odama çıkmak için sandalyemden kalktım. Kasaya götürmek istedim fakat kimse yoktu ortalıkta. O kadın da kaybolmuştu ortalıktan. Olur da görürüm diye ağır ağır hareket ettim. Ayakkabımı bağladım, üzerimi düzelttim, telefonuma bakar gibi yaptım. Yok... Kimse yoktu...
"O da kendine tatil mi verdi acaba? Ya da belki de ani bir kararla çalışmayı bıraktı..."
Hayal kırıklığıyla, odama gittim. Üzerimi değiştirip yatağıma uzandım.
Telefonum çaldı. Söke'de olması gereken arkadaşlarım, Kuşadası'na gitmişler. Annemlerin odasına gidip, günübirlik Kuşadası'na gitmeyi teklif ettim. Kabul ettiler. Maceraya arayan kişilikler ne de olsa! Bisiklet kiralayıp, elimize haritalarımızı aldık. Hava karanlık olmasına rağmen, çantalarımızı sırtlanıp yola çıkmak üzere bahçeye indik.
Oradaydı! ( http://www.youtube.com/watch?v=U6l_5Gb5h9U )
"Nasıl da güzel gözleri varmış..."
Kalbim duracakmış gibi hissettim.
"Ne kadar güzelmiş meğer..."
Balık etli, hafif göbeği var; siyah saçlarını hemen ensesinden toplamış, alnına ve şakaklarına perçemleri dökülüyordu. Yeşil, bol, salaş bir pantolon giymiş, üzerinde de aynı şekilde dökümlü beyaz bir tişört vardı.
"Kolundaki siyah saat çok yakışmamış mı?"
Duracakmış gibi olan kalbim, bu sefer göğüs kafesimden fırlayacakmış gibiydi. Hemen konuşmak istiyordum. Annemle babama haritayı verdim, yolu çıkarmalarını istedim.
"Tanrım! Dilim uyuşmuş!"
Yanına gittim.
Annesinin yanında o da dizlerinin üstüne çökmüş, hamur açıyordu.
"Yaşına göre ne kadar genç görünüyor... Hadi Corcina! Kendine gel!"
-Merhaba!
-Buyurun, ne istersiniz? dedi annesi gülen, sevimli bir suratla. Deniz, henüz görmemişti beni. Sesimi de bilmiyordu zaten.
-Ben, aslında hamur açmasını öğrenmek istiyorum ama...
Kafasını kaldırdı.
"Aman Allahım... Yakından gözlerine bakması..."
Kanatlanmış uçuyordum sanki...
Minicik gözleriyle bana baktı bir süre.
Tanıdı!
Göz kırptı.
Her hücremde hissettim o an mutluluğu... heyecanı...
Gülümsedim.
O çakıl taşları, ayaklarımın altında zıplamaya başlamıştı sanki.
-Bir kaşarlı, iki tane patlicanlı gözleme istiyorum.
Ben böyle deyince, annemle babam bana baktılar anlam veremeyerek. Yanlarına gidip, acıktığımı ve onların da yemeye ihtiyaçları olduğunu anlattım. Onlarsa bir an önce yola çıkıp, maceraya atılmak istiyorlardı. Tartışmaya başladık.
Bir süre sonra ben aralarından çekildim, kendi aralarında devam ettiler tartışmaya.
Bu sırada, Deniz'in gözlerine baktım.
Yanıma geldi.
O kadar mutluydum ki...
Annemle babam, tartışmayı bitirmiş, masalarına geçip gözlemenin tadına varıyorlardı.
Daha karanlık bir tarafa geçtik Denizle. Biraz da uzaklaştık bahçeden.
Sarıldım.
Gülerek karşılık verdi.
Ona olan hayranlığımın farkındaydı elbette. Saatlerce susmadan konuşurdum onunla, o da hiçbir zaman kırmayıp cevap verirdi. Her gün günün bir saatinde, aklıma gelirdi. İşten çıkma saati... Her seferinde de çevrim içi olurdu o saatlerde. Olgun, tecrübeli, eğlenceli, sıcacık bir kadındı Deniz.
Her şeyiyle hayrandım... her şeyiyle.
-Sesin ne güzelmiş senin.
Dedi, ruhumu uçurmak üzere olan gülümsemesiyle.
Güldüm.
-Sen de çok güzelsin.
Dedim. Yere bakarak, dişlerini göstermeden hafif bir sesle güldü.
-Beni tanıyabileceğini hiç düşünmemiştim. Konuşmayalı uzun oldu. Benim seni tanımam çok kolay oldu, fotoğraflarına sürekli bakıyorum çünkü. E nasılsın işin nasıl gidiyor?
-Merak etme, ben de seni gördüğüm anda tanıdım Corcina. O sevimli, sürekli gülen suratını nasıl tanımam? Ben iyiyim, yazın tatil amaçlı Söke'ye gelirim biliyorsun. Birkaç yıldır yurt dışındaydım kız arkadaşımla beraber.
"Kız arkadaşın mı?"
-Sana da yazamadım, sürekli oradan oraya taşındık çünkü... Bir de evlilik olayı vardı zaten.
Dedi hızlıca. Sonra devam etti:
-Hani bir salonda çalışmaya başlamıştım ya, şimdi kendi salonum var artık. Hena baş antrenör oldu. Ben de otura otura bu hale geldim.
Dedi karnını göstererek.
"Evlenmiş..."
-Harika olmuş bu. Hiç aklında yoktu kendi salonunu açmak?
-Evet,Hena ısrar etti. Birikim yapmıştım, onunkiyle de birleştirince böyle bir şey yaptık.
-Peki ya sen artık eğitim vermiyor musun?
-Veremiyorum, dizimi sakatladım ve bırakmak zorunda kaldım.
-Çok üzüldüm.
Turkuaz bir denizin üzerinde, martılarla beraber uçuyordum! Rüzgar, içimi serinletiyor; güneşse gözümün içine bakıyordu sanki. Pasparlak!
Elimi sımsıkı tutmuş birisi...
Deniz.
Bana bakıyor hala.
Elimi hiç bırakmıyor.
Gözlerinden birkaç damla akıyor onun da.
Yere iniyoruz.
Sarıyor beni. Sımsıkı sarıyor. Uzun bir süre bırakmıyor.
Geri çekildi, gözlerini açtı. O da ağlamış benimle beraber.
Dudaklarına yükseldim.
Karşılık verdi.
Boynumdan sardı beni.
Parmaklarımı, her ayrıntısını ezberlemek istermişçesine yüzünde gezdirdim.
Boynu ısınmıştı.
Çektim kendimi.
Annemle babama baktım. Gözlemelerini bitirmişler, beni bekliyorlardı. Deniz'in orada beklemesini söyleyerek yanlarına gittim. bir yere uğrayıp geleceğimi,bu sırada kar şerbeti yemelerini söyledim. Kar şerbetini duyunca, o sabırsız insanların gözleri parladı birden.
Deniz'in yanına döndüm. Hiçbir şey söylemeden elinden tutup ilerlemeye başladım.
Beni yönlendirdi.
Ağaçlıkların arasına girdik.
Bana döndüğü anda öpmeye başladım.
Onun da beni istediğini biliyordum.
Gözleri öyle söylüyordu çünkü.
Tişörtünü çıkardım. Altında siyah bikinisi vardı.
Göğsünü öpmeye başladım.
Tişörtümü, bikinimle beraber çıkardı.
Bikinisinden memesini çıkardım. Dilimi gezdirdim etrafında.
İnlemeye başladı.
Dudaklarım, memelerindeydi artık.
Sırtımı okşarken, inlemesi çoğaldı.
Yere yatırıp, üstüne çıktım. Bir taraftan memesini öperken, bir taraftan da elimle kasıklarını okşadım.
Sımsıcak, ıslaktı...
Dilimi karnında gezdirdim. Göbek deliğinin etrafında...
Titriyordu.
Başımı tutup kendisine çekti.
Öptü.
Dilini gezdirdi dudaklarımda. Sonra ağzımın içinde. Dillerimiz aynı sıcaklıktaydı artık.
Beni yavaşça yatırıp, üstüme çıktı.
Hiçbir şey göremiyordum. Çok karanlıktı.
Sonra yüzümde bir damla hissettim...
Ağlıyordu.
Kalkıp oturdum yanına.
Gözyaşları durmadan akıyordu artık.
Sarıldım:
-Hadi anlat bana. "Her ne kadar kırılacak olsam da..."
-Corcina, hep sen vardın. Seni ilk konuştuğumuz andan beri aklımdan çıkarmadım. Sürekli internette dolaşıyordum, sana rastlamak için. Sen bana yazdığın anda, her şeyi unutup sadece seninle oluyordum. Her şeyim sen oluyordun. Ama sen çok küçüktün... Çok narindin... Uzaktaydın... Sürekli yanına gelemezdim, işimi bırakıp. Seni de kesinlikle okulundan alıkoyamazdım. Sonra sana yazmayı bıraktım, bu sayede beni unuturdun... Bir süre sonra da seni görmeye dayanamayıp hesabımı kapattım ve o forumda tanıştığım Hena'nın yanına gittim. Sonra anlaştık ve aynı evde yaşamaya başladıktan sonra evlenmeye karar verdik. Sen, yurt dışına gittiğimde bile aklımdaydın. Evlendiğimde bile... Hena benim mutsuz olduğumu görünce, her ne kadar ne olduğunu sorduğunda anlatmasam da, ailemin yanında biraz olsun rahatlayacağımı düşünerek tüm işi halledeceğini söyledi. Ben de buraya geldim. Yaptığım işlerle, uğraşlarla iyileşiyordum. Seni karşımda görünce, afalladım. Görüntülü konuşmalarımızı nasıl unuturum? Sana ümit vermemek için çok uğraştım, sana olan sevgimi belli etmemek için de... Ama sen çoktan bağlanmıştın bana... Ben de hiçbir şekilde veda etmeden, gitmeye karar verdim. Daha az üzüleceğini düşündüm. Seni, hiç ummadığım bir yerde görünce içime katmak istedim seni.... O kadar özlemişim ki...
-Sen hiçbir şey demeden gidince, karanlık bir kulübeye kapatılmış gibi oldum. Sonradan yavaş yavaş geçti ama bana gönderdiğin fotoğraflar her yerde karşıma çıkıyordu... Unutamadım seni. Bulmak için uğraştım ama olmadı bir süre... Bırakmadım yine de. Sonra Ema, seni burada gördüğünü söyledi. Sana sürekli anlattığım ve seni sürekli ona anlattığım Ema... Buraya gelmeliydim. Geldiğimiz anda, bahçeye inip oturdum fakat seni göremeyince, aslında burada olmadığını düşündüm istemeyerek. Tam Kuşadası'na gitmeye karar vermiştik ki, seni orada görünce...
Sesim titriyordu.
Sarıldık.
Sırtüstü uzandık.
Omzuna yattım.
Saçımla oynuyordu.
Kalktım. Gitmek zorunda olduğumu söyledim.
O kocaman kadın, yerinden kalkamadı. Ağlıyordu.
Diz çöküp, sarıldım:
-Sen evlisin artık, mutlu bir hayatın olacak. Hem bak kendi salonun da var. Geçmişi düşünmeyelim artık.
-Sen ne kadar iyi bir insansın Corcina...
Kalktı.
Elimi tuttu:
-Seni bırakmayı, bu akşamın bitmesini, sana olan sevgimin bitmesini hiç istemiyorum.
Bir şey diyemedim.
Ne diyebilirdim ki?
Hayran olduğum o kadını yıllar sonra görmüş, evlendiğini ve beni hiç unutmadığını öğrenmiştim.
Yürümeye devam ettim.
Elini bıraktım. Ayrı ayrı bahçede olmamız gerekiyordu.
Bahçeye varmadan arkamdan koşup sarıldı ve dudaklarımdan öpmeye başladı.
"Deniz... Tutkunu, duygunu, heyecanını hissetmemek imkansız. Ne kadar özlemişim seni görmeyi..."
Kendimi durdurmadım. İçinden ne geliyorsa onu yaptım. Öpüşmesine karşılık verdim.
Sonra beni güçlü kollarıyla kaldırdı, sımsıkı sardı tekrar.
Başını başıma yasladı. Yanağımı okşadı. Bir kez daha sarıp:
-Hadi, git.
-Hoşça kal Deniz...