Karşılaştığım problemlerde hangi davranışları sergiledim? Hangileri beni daha da zor duruma soktu?
Küsme: Bana yapılanı affedemiyordum ve affetmezsem sanki hiç olmamış gibi düşünecek ve kendimi koruyacaktım. Bunu ben değil, içimdeki çocuk yapıyordu. Kendini bu şekilde, mantıksızca savunuyordu. Kökeni, kandırılma durumlarında ailemin hep yanımda olması ve beni fazlasıyla şımartmasıyla ortaya çıkan odakta kalma durumu olabilir. Kandırıldım, küstüm ve hemen her şey düzeltilmek için çabalara girişildi çocukken.
Bana kötü davranan insanlarla ilişkimi sürdürme: Yalnız kalmaktan korktuğum ve hayatta kalabilmek için o kişiye muhtaç olduğumu düşündüğüm ya da daha iyisini bulmaya üşendiğim için bunu yapıyordum. Hiç yalnız kalmamışım ve yalnız kalmak nedir bilmiyorum. İnsanın bilmediği şeyden korkması normal değil mi? Ama bunu mantığım yapmıyor. Küçükken ailem yanlış bir şey yapmasam da bana kızdığı zaman, yaşayabilmek için onlara muhtaç olduğumdan yine onlara kendimi sevdirmeye çalışıyormuş olabilirim. Yetişkinlikte kötü insanları hayatımdan çıkaramamamın sebebi bu olabilir.
Hayır diyememe: Hayır dersem herkesin beni kendilerinden uzaklaştıracağını düşünüyorum. Böylece çevremde paylaşabileceğim kimse kalmayacak, yanlarına çağrılmayacağım, uyumsuzlukla suçlanacağım ve sonuçta daha kötü hissedeceğim. Küçüklüğümde umutsuzca bir arkadaş edinme durumum varmış olabilir. Hayır dersem burnum havalanacak ya da uyumsuz bir çocuk olacağım ve yalnız kalacağım diye düşünüyor olabilirim. Çok sevdiğim, bana da iyi davranan arkadaşlarım vardı halbuki ama bir gün gideceklerinden mi korkuyordum yoksa çirkin olduğumu düşündüğüm eldekileri kaybedersem başka arkadaş edinemeyeceğimi düşündüğüm için midir? Olabilir.
Sınırlarım ihlal edildiğinde kendimi koruyamama: Sınırlarımın nerede ihlal edildiğini bilmiyorum. Öğrendiğimde çok geç olmuş oluyor. Kendimi korumayı bilmiyorum. Beni annem hep korurdu zaten, benim hiçbir şey yapmama gerek kalmazdı. Kendi başıma pek iş yapmışlığım da yoktu. Otobüse binmeyi lise sondayken öğrendim. Üniversite için bir başka şehre gittiğimde zaten koruma kalkanım devreden tamamen çıkmıştı, zarar geleceğini de hiç aklıma getirmedim. Dünyanın zararsız bir yer olduğunu sanıyordum.
İlgi açlığı: İlgisiz kaldığım zaman sevilmiyorum, beğenilmiyorum, hiçbir işe yaramıyorum demektir. Bilgisiz, kültürsüz, beceriksiz, çirkin, şişman, yargıcı, düşüncesiz, kalitesiz, sevgisiz, kötü kalpliyim ve mutsuzluk yayıyorum demektir. Oysa ne kadar çok ilgi görürsem o kadar başarılı ve iyi bir insan olduğumu anlarım. Çünkü bu saydığım negatif özellikleri olan insanlara kimse ilgi göstermez, yanlarında barındırmaz, çünkü ne gerek var? İşe yaramaz birini kim neden yanına alır? Ben neden böyle düşünüyorum? İnsan bütün bu negatif özellikleri bir arada barındırabilir mi? Barındırıyor olsa bile ben böyle biri miyim? Mantıklı düşününce ve yaptığım işlere bakınca bilgim ve kültürüm olduğu, yeteneklere sahip olduğumu, insanları yargılamaktan oldukça uzaklaştığımı ve bencil olmadığımı, paylaştığımı hatta bazen karşılıksız yaptığımı, hayvanlara ve bazı insanlara karşı müthiş bir sevgi beslediğimi biliyorum. İlgi açlığım tek çocuk olmak ve evde tek başıma oynamaktan kaynaklanıyor olabilir. Ya da annemle babamın ben küçükken çalışıyor olması ve beni anneannemle teyzemin büyütmüş olmasıyla içimde kalan ebeveyn ilgisi boşluğu bu durumu ortaya çıkarmış olabilir. Anneannemle teyzemi çok severim. Anneannem huzur içinde yatsın, kendisini aşırı severdim. Hatırladığım kadarıyla onların da bana karşı bir ilgisizlikleri yoktu ama belki de varmış ve içimde yer etmiştir. Ya da ne kadar ilgili ve sevgi dolu olurlarsa olsun anne bağını istemiş olabilirim. Bebeğin annesiyle olan bağını biliyoruz.
Sosyal geri çekilme ve insanlardan uzak durma: İnsanlarla birlikte oldukça, her şey güzel giderken birden komple batıracağımı hissederim ve ağır çabalarla ördüğüm şeyler yıkılacakmış gibi gelir. Bir yerde saçmaladığımı hep düşünürüm zaten. Güzel güzel bağ kurmuşken bir laf ederim ve bunun karşı tarafı çok üzdüğünü düşünürüm. Hem karşı tarafı kötü hissettirdiğim için hem de benim hakkımdaki düşünceleri kötüleşeceği ve sonuçta benimle konuşulmayacağını düşündüğüm için üzülürüm. Bu durumu yaşamamak için kendimi çok göstermek istemiyorum. Ha bir de kendimi beğenmediğim için, çevremin de beni beğenmeyeceğini ve kötü yanlarımı yüzüme vurup var olan bir iki iyi yanımın da çok geride kalacağını ve artık ortaya çıkmayacağını düşünürüm. Bunun sebebi annemin beni hiç yeterli görmemiş ve sürekli daha çok çalışmamı istemiş olmasından geliyor olabilir. Hiçbir zaman mükemmel olamayacağım için çabalamama da gerek yok çünkü. Hiç iyi olamayacağım ve benden iyi olan birisi mutlaka çıkacak. İlkokulda hep 5 almam gerekirdi mesela, 4 almak benim aptal olduğumu gösterirdi. Gittiğim her yetenek kursundan erken ayrılmak isterdim çünkü benden iyi bir kişi olduğu zaman benim o yeteneğe sahip olmadığım düşünülür gibi gelirdi. Birkaç kez de yakınlarımdan çirkin olduğuma dair sözler duymuştum. Teyze kızımın halasının dediğini hiç unutmam. Başka memleketten bizim memlekete gelmişlerdi, biz de onları hoş bir yemeğe götürmüştür. Ben ortamın neşesiydim, herkesi güldürüyordum o yaşta. O kadın da bana gülerek ve gözlerimin içine bakarak çirkin şey seni demişti. O andan sonra suratım düştü, gözlerim doldu ama asla belli etmemem gerektiğini düşündüm, çünkü belli edersem bu, çirkinliğimi bildiğim ve buna üzüldüğüm anlamına gelir, dolayısıyla zayıf görünürdüm. Şimdi düşünüyorum da o kadın o zamanlar genç olmasına rağmen çirkindi ki.
Aşırı kıskançlık: Güvensizlik. Terk edilme korkusu. Beğenilmeme durumu. Arkadaşlarımı sürekli kıskanmam, hastalık derecesinde değil bu ama çok sevdiğim ve kendimden çok verdiğim sevgililerimi hep aşırı kıskandım. Eskiden çok aldatıldım, kandırıldım ve herkesin bunu yapabileceğini düşünüyorum artık. Kimse güvenilir değildir ve herkes kandırır. Örneğin, romantik ilişkimin benimle değil de bir başkasıyla yemeğe çıkması bana onun benimle artık olmak istemediğini, benden sıkıldığını veya başkasını aradığını ya da olan bir başkasını bu yemeğe gittiği kişiye anlatıp heyecanını paylaşacağını düşündürür. Yemeğe çıktığı kişinin bir derdi olduğu veya bir sevinci olduğu ve partnerimle paylaşmak istediği, özlem gidermek istediği, iş teklif edecek olması, bu kişinin yalnız yemek istemediği için rastgele bir arkadaşını seçmiş olması ihtimallerini asla düşünmem. Mutlaka aldatacaktır. Mutlaka kandırılacak ve herkesin gözünde küçük düşeceğim. Her şeyimi verdiğim insan bile bunu yaparsa dünyadaki hiçbir insan daha iyisi olmaz. Oysaki bu böyle değil. On parmağın onunun da bir olmadığı gibi hiçbir insan da aynı değildir. 1’in yaptığını 10’a mal etmek pek de mantıklı bir düşünce değil. Ben sadece her seferinde beni üzecek insanlara yanaşmışım ve bu aslında bendeki bir sorun.
Sürekli erteleme ve adım atamama: Bunun sebebi başarısız olma korkusu. Bir işe adım atarsam başarısız olacağımdan korkuyorum ve geldiğim her yere şans eseri geldiğimi düşünüyorum. Örneğin Anadolu Lisesi’ni şans eseri kazandım, testte attım ve tuttu. Üniversite sınavında da keza. Okulu bitirmem de hocaların inisiyatifi veya umursamazlığından kaynaklanıyordu veya çektiğim birkaç kopya sayesinde mezun olabildim. Örneğin; Latince’den 100 almamın sebebinin sadece hocayı sevmiş olmamdan kaynaklandığını düşünüyorum ama insanlara böyle söylemem tabii ki. Çalıştım, ezber yaptım, başardım derim. Onlar da bala göte 100 aldığımı düşünürlerse ne kadar aptal olduğum kanıtlanırdı yoksa. Halbuki düşününce, hiçbir dersi atlamamış, dersi hoca sayesinde sevmiş ve hakikaten de sınavlara çok çalışmıştım. Sınavın zor olacağını sanmıştım ama gayet kolay gibi gelmişti. Bu durum bir sendrommuş: Imposter sendromu. Bunda yine annemin sürekli daha çok çalışmamı söylemesi ve doğru düzgün takdir edilmemem bir köken olabilir. Kapasitem çok daha ama çok daha geniş ve yüksekteymiş ama ben bunun için çabalamıyormuşum ve dersleri geçmemin sebebi de özel okulda olduğum ve okula hayvan gibi para yatırıldığı için öğretmenlerin hiçbir çocuğa düşük not vermeyeceği ve kimseyi sınıfta bırakmayacağı durumuymuş gibi hissederdim. Bunları çocuk aklımda ben uyduruyor olamam. Birisinden, bir yakınımdan duymuş olmam kuvvetle muhtemel.
Bundan sonra yoğun bir duyguyla karşılaştığımda 6 Şapkalı Düşünme Tekniği‘ni uygulayacağım. Bu teknikte her renk şapkanın altına kendini koyuyorsun ve onların karakterleri üzerinden kendini karşıya alıp değerlendiriyorsun.
Beyaz şapka (Boş sayfa): Tarafsız şapkadır. Görüşülen konu ile ilgili net bilgi ve raporlar ortaya konur.(objektif)
Kırmızı şapka (Ateş): Duygusal şapkadır. Görüşülen konu ile ilgili olarak, kişilere hiçbir dayanağı olmadan, sezgi, fikir ve duygularını söyleme fırsatı verir.(sübjektif)
Sarı şapka (Güneş): İyimser şapkadır. O işin avantajları ortaya konulur. Övgü, olumlu görüşler söylenir.(objektif)
Siyah şapka (Yargıç cübbesi): Kötümser şapkadır. Eleştiri, olumsuz görüşler ile görüşülen konunun riskleri, gelecekte doğuracağı problemler ortaya çıkar. modus tollens (objektif)
Yeşil şapka (Bitki): Yenilikçi şapkadır. Konuyla ilgili alternatifler ve yeni yaklaşımlar araştırılır. “her şey uyar” (spekülatif)
Mavi şapka (Gökyüzü): Serinkanlı şapkadır. Düşünce sistematize edilir. “Büyük Resim,” “İdareci şapka,” “Meta şapka,” “düşünmenin düşünülmesi”, tüm süreci (gözden geçirme)
from WordPress https://ift.tt/3rCkXp3
via IFTTT