26 Mart 2014 Çarşamba

Denizin Üzerindeyim

O anda, dudaklarını hissettim akan damlalarla. ( http://www.youtube.com/watch?v=F7Ix2tZl2-k )



Gözlerinin içine bakmak istemiyordum. Ağlamam an meselesiydi. Bana baktıkça, daha fazla tutamadım, birkaç damla düşmeye başladı gözlerimden. 



Yüzümdeki mutluluğu, bedenimdeki heyecanı çekip almışlardı sanki. O da fark etmiş olacak ki, yanağımı okşadı. Aşağıya bakıyordum. Çenemden hafifçe tutup, kaldırdı başımı. Gözlerimin içine baktı, buruk bir gülümsemeyle...

Sıkıcı devam eden yaz tatilimizi biraz neşelendirmeye karar vermiştik. Annemle babam yıllık izinlerinden bir haftasını koparabildiler patronlarından. Benim de okulum açılacağı için daha fazla sıkıcı olmamalıydı!

Söke'ye gitmeye karar verdik çünkü benim birkaç arkadaşımın da orada olacağını öğrenmiş ve tabi ki onları, Aydın'ın o güzel ilçesine gitmeye ikna etmiştim.

Otelimizi ben ayırttım, Ema'nın söylediği kadarıyla "o kadın", ailesiyle beraber orada çalışıyordu! Bir an önce oraya varmak istiyordum! Ben ha geldik ha geleceğiz derken yol daha da uzuyordu sanki.

Vardık!

Otele giden otobüsü bulup yönlendirdim annemleri. Hemen yerleştik kendi odalarımıza. Çok mütevazı bir yerdi otelimiz. Küçük, sevimli ve samimi... Çakıl taşlarıyla dolu bahçesi, ahşap koltukları ve masaları, çiçek desenli masa örtüleriyle insan kendini sıcacık bir ortamda hisseder orada. Annemle babam dinlenmek istediler, ben de hemen o gözleme yapılan yere inip, gölgedeki ve aynı zamanda kasanın olduğu ahşap kulübeye en yakın olan masaya oturdum. Hani nerede çalışıyorsa, mutlaka görebileyim diye... O kadar heyecanlıydım ki, o sadece fotoğraflarını gördüğüm ve internet üzerinden hayran hayran sohbet ettiğim kadınla, Denizle tanışacaktım! Bacaklarımı sallamadan duramıyordum, ellerim havanın ve heyecanın da etkisiyle iyice sırılsıklam olmuşlardı.

Bekledim...

Annesi olduğunu tahmin ettiğim kilolu, saçı dökülmesin diye bir eşarp bağlamış, şalvarlı bir kadın geldi masama. Siparişimi aldı. Kaşarlı gözleme ve köy ayranı! Özlediğim, bırakamadığım tat.

Hala görememiştim onu...

Kadın siparişimi getirdi. Yemeğimi bitirince, masaya ücretimi bırakıp üstünü beklemeden odama çıkmak için sandalyemden kalktım. Kasaya götürmek istedim fakat kimse yoktu ortalıkta. O kadın da kaybolmuştu ortalıktan. Olur da görürüm diye ağır ağır hareket ettim. Ayakkabımı bağladım, üzerimi düzelttim, telefonuma bakar gibi yaptım. Yok... Kimse yoktu...

"O da kendine tatil mi verdi acaba? Ya da belki de ani bir kararla çalışmayı bıraktı..."

Hayal kırıklığıyla, odama gittim. Üzerimi değiştirip yatağıma uzandım.


Telefonum çaldı. Söke'de olması gereken arkadaşlarım, Kuşadası'na gitmişler. Annemlerin odasına gidip, günübirlik Kuşadası'na gitmeyi teklif ettim. Kabul ettiler. Maceraya arayan kişilikler ne de olsa! Bisiklet kiralayıp, elimize haritalarımızı aldık. Hava karanlık olmasına rağmen, çantalarımızı sırtlanıp yola çıkmak üzere bahçeye indik.

Oradaydı! http://www.youtube.com/watch?v=U6l_5Gb5h9U )
"Nasıl da güzel gözleri varmış..."
Kalbim duracakmış gibi hissettim.
"Ne kadar güzelmiş meğer..." 

Balık etli, hafif göbeği var; siyah saçlarını hemen ensesinden toplamış, alnına ve şakaklarına perçemleri dökülüyordu. Yeşil, bol, salaş bir pantolon giymiş, üzerinde de aynı şekilde dökümlü beyaz bir tişört vardı.

"Kolundaki siyah saat çok yakışmamış mı?"


Duracakmış gibi olan kalbim, bu sefer göğüs kafesimden fırlayacakmış gibiydi. Hemen konuşmak istiyordum. Annemle babama haritayı verdim, yolu çıkarmalarını istedim.

"Tanrım! Dilim uyuşmuş!" 

Yanına gittim.

Annesinin yanında o da dizlerinin üstüne çökmüş, hamur açıyordu.

"Yaşına göre ne kadar genç görünüyor... Hadi Corcina! Kendine gel!"

-Merhaba!

-Buyurun, ne istersiniz? dedi annesi gülen, sevimli bir suratla. Deniz, henüz görmemişti beni. Sesimi de bilmiyordu zaten.
-Ben, aslında hamur açmasını öğrenmek istiyorum ama...

Kafasını kaldırdı.

"Aman Allahım... Yakından gözlerine bakması..."

Kanatlanmış uçuyordum sanki...


Minicik gözleriyle bana baktı bir süre.
Tanıdı!
Göz kırptı.
Her hücremde hissettim o an mutluluğu... heyecanı...
Gülümsedim.
O çakıl taşları, ayaklarımın altında zıplamaya başlamıştı sanki.

-Bir kaşarlı, iki tane patlicanlı gözleme istiyorum.

Ben böyle deyince, annemle babam bana baktılar anlam veremeyerek. Yanlarına gidip, acıktığımı ve onların da yemeye ihtiyaçları olduğunu anlattım. Onlarsa bir an önce yola çıkıp, maceraya atılmak istiyorlardı. Tartışmaya başladık.

Bir süre sonra ben aralarından çekildim, kendi aralarında devam ettiler tartışmaya.
Bu sırada, Deniz'in gözlerine baktım.
Yanıma geldi.
O kadar mutluydum ki...

Annemle babam, tartışmayı bitirmiş, masalarına geçip gözlemenin tadına varıyorlardı.

Daha karanlık bir tarafa geçtik Denizle. Biraz da uzaklaştık bahçeden.
Sarıldım.
Gülerek karşılık verdi.

Ona olan hayranlığımın farkındaydı elbette. Saatlerce susmadan konuşurdum onunla, o da hiçbir zaman kırmayıp cevap verirdi. Her gün günün bir saatinde, aklıma gelirdi. İşten çıkma saati... Her seferinde de çevrim içi olurdu o saatlerde. Olgun, tecrübeli, eğlenceli, sıcacık bir kadındı Deniz.
Her şeyiyle hayrandım... her şeyiyle.

-Sesin ne güzelmiş senin.
Dedi, ruhumu uçurmak üzere olan gülümsemesiyle.
Güldüm.
-Sen de çok güzelsin.
Dedim. Yere bakarak, dişlerini göstermeden hafif bir sesle güldü.
-Beni tanıyabileceğini hiç düşünmemiştim. Konuşmayalı uzun oldu. Benim seni tanımam çok kolay oldu, fotoğraflarına sürekli bakıyorum çünkü. E nasılsın işin nasıl gidiyor?
-Merak etme, ben de seni gördüğüm anda tanıdım Corcina. O sevimli, sürekli gülen suratını nasıl tanımam? Ben iyiyim, yazın tatil amaçlı Söke'ye gelirim biliyorsun. Birkaç yıldır yurt dışındaydım kız arkadaşımla beraber.

"Kız arkadaşın mı?"

-Sana da yazamadım, sürekli oradan oraya taşındık çünkü... Bir de evlilik olayı vardı zaten.

Dedi hızlıca. Sonra devam etti:
-Hani bir salonda çalışmaya başlamıştım ya, şimdi kendi salonum var artık. Hena baş antrenör oldu. Ben de otura otura bu hale geldim.
Dedi karnını göstererek.

"Evlenmiş..."

-Harika olmuş bu. Hiç aklında yoktu kendi salonunu açmak?

-Evet,Hena ısrar etti. Birikim yapmıştım, onunkiyle de birleştirince böyle bir şey yaptık.
-Peki ya sen artık eğitim vermiyor musun?
-Veremiyorum, dizimi sakatladım ve bırakmak zorunda kaldım.
-Çok üzüldüm.



Turkuaz bir denizin üzerinde, martılarla beraber uçuyordum! Rüzgar, içimi serinletiyor; güneşse gözümün içine bakıyordu sanki. Pasparlak! 
Elimi sımsıkı tutmuş birisi... 
Deniz.
Bana bakıyor hala. 
Elimi hiç bırakmıyor.
Gözlerinden birkaç damla akıyor onun da. 
Yere iniyoruz. 
Sarıyor beni. Sımsıkı sarıyor. Uzun bir süre bırakmıyor.


Geri çekildi, gözlerini açtı. O da ağlamış benimle beraber.
Dudaklarına yükseldim.
Karşılık verdi.
Boynumdan sardı beni.
Parmaklarımı, her ayrıntısını ezberlemek istermişçesine yüzünde gezdirdim.
Boynu ısınmıştı.
Çektim kendimi.

Annemle babama baktım. Gözlemelerini bitirmişler, beni bekliyorlardı. Deniz'in orada beklemesini söyleyerek yanlarına gittim. bir yere uğrayıp geleceğimi,bu sırada kar şerbeti yemelerini söyledim. Kar şerbetini duyunca, o sabırsız insanların gözleri parladı birden.

Deniz'in yanına döndüm. Hiçbir şey söylemeden elinden tutup ilerlemeye başladım.
Beni yönlendirdi.
Ağaçlıkların arasına girdik.
Bana döndüğü anda öpmeye başladım.
Onun da beni istediğini biliyordum.
Gözleri öyle söylüyordu çünkü.
Tişörtünü çıkardım. Altında siyah bikinisi vardı.
Göğsünü öpmeye başladım.
Tişörtümü, bikinimle beraber çıkardı.
Bikinisinden memesini çıkardım. Dilimi gezdirdim etrafında.
İnlemeye başladı.
Dudaklarım, memelerindeydi artık.
Sırtımı okşarken, inlemesi çoğaldı.
Yere yatırıp, üstüne çıktım. Bir taraftan memesini öperken, bir taraftan da elimle kasıklarını okşadım.
Sımsıcak, ıslaktı...
Dilimi karnında gezdirdim. Göbek deliğinin etrafında...
Titriyordu.
Başımı tutup kendisine çekti.
Öptü.
Dilini gezdirdi dudaklarımda. Sonra ağzımın içinde. Dillerimiz aynı sıcaklıktaydı artık.
Beni yavaşça yatırıp, üstüme çıktı.
Hiçbir şey göremiyordum. Çok karanlıktı.
Sonra yüzümde bir damla hissettim...
Ağlıyordu.
Kalkıp oturdum yanına.
Gözyaşları durmadan akıyordu artık.
Sarıldım:

-Hadi anlat bana. "Her ne kadar kırılacak olsam da..."
-Corcina, hep sen vardın. Seni ilk konuştuğumuz andan beri aklımdan çıkarmadım. Sürekli internette dolaşıyordum, sana rastlamak için. Sen bana yazdığın anda, her şeyi unutup sadece seninle oluyordum. Her şeyim sen oluyordun. Ama sen çok küçüktün... Çok narindin... Uzaktaydın... Sürekli yanına gelemezdim, işimi bırakıp. Seni de kesinlikle okulundan alıkoyamazdım. Sonra sana yazmayı bıraktım, bu sayede beni unuturdun... Bir süre sonra da seni görmeye dayanamayıp hesabımı kapattım ve o forumda tanıştığım Hena'nın yanına gittim. Sonra anlaştık ve aynı evde yaşamaya başladıktan sonra evlenmeye karar verdik. Sen, yurt dışına gittiğimde bile aklımdaydın. Evlendiğimde bile... Hena benim mutsuz olduğumu görünce, her ne kadar ne olduğunu sorduğunda anlatmasam da, ailemin yanında biraz olsun rahatlayacağımı düşünerek tüm işi halledeceğini söyledi. Ben de buraya geldim. Yaptığım işlerle, uğraşlarla iyileşiyordum. Seni karşımda görünce, afalladım. Görüntülü konuşmalarımızı nasıl unuturum? Sana ümit vermemek için çok uğraştım, sana olan sevgimi belli etmemek için de... Ama sen çoktan bağlanmıştın bana... Ben de hiçbir şekilde veda etmeden, gitmeye karar verdim. Daha az üzüleceğini düşündüm. Seni, hiç ummadığım bir yerde görünce içime katmak istedim seni.... O kadar özlemişim ki...
-Sen hiçbir şey demeden gidince, karanlık bir kulübeye kapatılmış gibi oldum. Sonradan yavaş yavaş geçti ama bana gönderdiğin fotoğraflar her yerde karşıma çıkıyordu... Unutamadım seni. Bulmak için uğraştım ama olmadı bir süre... Bırakmadım yine de. Sonra Ema, seni burada gördüğünü söyledi. Sana sürekli anlattığım ve seni sürekli ona anlattığım Ema... Buraya gelmeliydim. Geldiğimiz anda, bahçeye inip oturdum fakat seni göremeyince, aslında burada olmadığını düşündüm istemeyerek. Tam Kuşadası'na gitmeye karar vermiştik ki, seni orada görünce...

Sesim titriyordu.
Sarıldık.
Sırtüstü uzandık.
Omzuna yattım.
Saçımla oynuyordu.
Kalktım. Gitmek zorunda olduğumu söyledim.
O kocaman kadın, yerinden kalkamadı. Ağlıyordu.
Diz çöküp, sarıldım:

-Sen evlisin artık, mutlu bir hayatın olacak. Hem bak kendi salonun da var. Geçmişi düşünmeyelim artık.
-Sen ne kadar iyi bir insansın Corcina...

Kalktı.
Elimi tuttu:

-Seni bırakmayı, bu akşamın bitmesini, sana olan sevgimin bitmesini hiç istemiyorum.

Bir şey diyemedim.
Ne diyebilirdim ki?
Hayran olduğum o kadını yıllar sonra görmüş, evlendiğini ve beni hiç unutmadığını öğrenmiştim.


Yürümeye devam ettim.
Elini bıraktım. Ayrı ayrı bahçede olmamız gerekiyordu.
Bahçeye varmadan arkamdan koşup sarıldı ve dudaklarımdan öpmeye başladı.

"Deniz... Tutkunu, duygunu, heyecanını hissetmemek imkansız. Ne kadar özlemişim seni görmeyi..."

Kendimi durdurmadım. İçinden ne geliyorsa onu yaptım. Öpüşmesine karşılık verdim.

Sonra beni güçlü kollarıyla kaldırdı, sımsıkı sardı tekrar.


Başını başıma yasladı. Yanağımı okşadı. Bir kez daha sarıp:

-Hadi, git.
-Hoşça kal Deniz...

Nereden bilebilirdim ki böyle olacağımı...

Havanın, insanı boğan kuru sıcağı da insanın sinir kat sayısını biraz daha arttırıyordu. Zaten burnum kulağım tıkanmış kuruluktan! Telefonum çaldı,arayan babam. Amcamın eşinin yeğeni öğrenci değişim ile Rusya'ya gidecekmiş, bulundukları şehirde de kimseyi bulamamışlar. (Araştırmamışlar muhtemelen.)  Benim de Rusça okuduğumu bildikleri için Corcina ders verebilir mi diye babama sormuşlar. O da bana anlatıyor heyecanlı heyecanlı. Adam bekliyormuş,hemen cevap vermemi istedi babam. O anki sinirimle ve telefonu kapatma isteğiyle - çünkü uyumak istiyordum sadece - "tamam olur"u yapıştırdım.




Yine stresli bir günümdeydim. 


Demez olaydım.

Babam da olabileceğini söylemiş.


Aradan zaman geçti, ben geldim Adana'ya nihayet. İlk günlerimi buradaki işlerimi hallederek geçirdim. Dördüncü günün sonunda adam babamı aramış yine. Tam da o sırada ben eve gelmiştim. Konuşurlarken yakaladım. Telefonu kapattıktan sonra babam bana döndü. Cevap beklediklerini söyledi.

Bu olayın aklımdan çıktığını nasıl anlatabilirdim ki onlara? Gencim ben,unutmam hiçbir şey. Aklım başka yerde olamaz(!). Asla. Sadece derslerim,yapacaklarım... Neyse olayı unuttuğum için defter,kitap,nota dair hiçbir şey getirmedim. Bunu onlara söyledim.
-Sen kaç yıldır o bölümde okuyorsun kızım,nasıl hatırlamazsın? Deftersiz anlatmaya çalışsan...
-Baba olmaz ki ya,yanlış öğretirsem bu sefer ben küçük düşerim. Hem o ne öyle? Bedavaya ders mi verilirmiş? Bir de şu Adana sıcağında hayatta onların evine gidemem. Benim sporum var hem.
-Sığdırırsın bir şekilde kızım. Bunun internet siteleri yok mu? Oralardan bakıp çalışsan,not çıkarıp şöyle temel bilgileri öğretsen olmaz mı? Hem dedi ki, biz de Corcina'yı mutlu ederiz,merak etmeyin.
-Yani... Olabilir o zaman...


Ne deseydim? Bahanem kalmadı ki amına koyim. Karşılığını da görünce tabi. Napayım oğlum,her şey karşılıklı bu dünyada.

Birkaç gün boyunca not çıkardım kendime. Basitinden Rusça notları oldu elimde. Birine bir şeyi öğretemem zaten ben,en iyi bildiğim konu olsun, öğretme yeteneği yok ki ben de! Neyse bir şeyler yapmaya çalışacaktım.


Buluştuk. Ders vereceğim kişiyle tanıştım. Cenis, 24 yaşında hoş bir hatun. Her tarafından alım akıyor. Şerit gibi inanılmaz bacakları, dümdüz pürüzsüz karnı, geniş omuzları, kıvırcık kahverengi saçları. Esmerdi kendisi. Gözleri de yeşil. Uyum inanılmaz! İlk anda gözlerimi alamadım. Dekoltesi şahane beyaz bir atlet giymişti, altında da bol dökümlü incecik mavi bir pantolon. Sonra kendime gelip,elini sıktım. Babasına da selam verdim.

Detayları konuştuk. Ben onların evine gidecektim. Onlar bana çalışma odalarını vereceklerdi. Evleri de çok uzakta değildi benim evime neyse ki. Anlaştık. Ben maddiyat konusuna girmedim. Sonra halledeceğimizi söyledim. İlk ders yarın 1'de ve 3 saat sürecekti.


....


Ertesi gün oldu,hava çok sıcak olduğu için giyebileceğim en ince,en hafif tişörtümü buldum, altıma da kırmızı mini kot şortumu geçirdim. 12 buçukta yola çıktım. 1'e 5 kala oradaydım. Öncelikle evi gezdirdiler bana, mutfağı her kullanabileceğimi söylediler. Çalışacağımız odaya geldik nihayet. HARİKA! Klima yanıyordu ve içerisi tam istediğim havadaydı! 


Çantamdan notlarımı çıkardım. Cenis, çoktan bir defter alıp masaya oturmuştu. Ev hali yoktu,sanki dışarı çıkacakmış gibi giyinmişti. 

Dekoltesi göz kamaştırıyordu yine...
Sakin ol Corcina!

İlk önce harflerden başladık: okunuşları ve yazılışları.... Kiril alfabesini öğrenmesi kolay değil tabi ama öyle zeki bir hatundu ki kendisi, her söylediğimi ilk anda kapıyor ve unutmuyordu. Ara verdik bir süre. Kahve yapmıştı, bana dokunduğu halde kıramayıp içtim. (Acısını evde çektim o ayrı.) Sohbet ettik. İnanılmaz konuşkan birisi... Benimle konuşurken,bir şeyler anlatırken gözleri parlıyordu. Konu nasıl geldiyse,erkek arkadaşa vardı. Onu aldatmış ve o da bunu öğrenince tabi terk etmiş. Çok derine inip de neden böyle bir şey yaptığını sormadım... Kahvelerimiz bitti,derse döndük.


....


Derslere başlayalı iki hafta oldu ama Cenis'in maşallahı vardı! Artık birbirimize selam verirken,ufak tefek bir şeyler soracakken Rusça konuşuyorduk. Elbette hataları ve unuttukları vardı fakat başarısı da göz ardı edilemezdi. Geçmiş zamanı işlemenin zamanı geldi diye düşündüm. Notlarımı ararken,bugün çalışmak istemediğini,nedenini sorduğumdaysa moralinin bozuk olduğunu, kafasını veremediğini söyledi. "Peki" dedim.

Kahvenin bana dokunduğunu öğrendikten sonra meyve suyu ya da çay içtik sadece.
Çay getirmeye gitti sanırken ben, elinde iki kadeh ve bir de roze şarapla odaya girdi:
-Hadi bugün içelim. Bizimkiler de evde yok nasılsa.

Şarabın beni çok çabuk sarhoş ettiğini bildiğim için çok fazla içmeyecektim.
-Peki. Hem laflarız. Sen de bana şu moralinin neden bir türlü düzeltemediğini anlatırsın.

Başladı anlatmaya.

Erkek arkadaşı Cenis'i pek iplemiyormuş. Doğru düzgün görüşmüyorlarmış bile. Sadece telefonda konuşuyorlarmış. Birkaç da mesaj... Cenis'in canına tak etmiş,konuşmak için buluşmak istemiş ama adam gelmemiş falan. Cenis de bunun en yakın arkadaşının evine gitmiş. Her naneyi yemiş,her boku yapmışlar. Alkol,sigara,esrar,kokain... 

Hatuna nasıl bir güven verdiysem,her şeyini anlattı bana. O anlattıkça ben onu süzdüm. Dudakları ne kadar güzeldi lan! Toz pembe bir gloss kullanmış belli,parıl parıl parlıyordu.

Cenis, şarabı bittikçe yenisini doldurdu. Şişenin dibini gördük. Ben iki kadehte bıraktım tabi ama yine de başım dönmeye başladı biraz. Bizimkisi uçmaya başladı. Gözler kayıyor falan. Sıcak oldu deyip eline bir kağıt alarak kendini serinletmeye başladı. Hareketleri çok yavaşladı, omzuma doğru başını getirdi, yasladı.

Kızımız sarhoş. Haydi bakalım. İşin yoksa ayılt. Walt amcanın da ne zaman geleceği hakkında en ufak bir fikrim yok. Ya böyle görürse bizi? Ben ona Rusça mı öğretiyorum yoksa alkole mi alıştırıyorum diye tepeme biner,bir de evdekilerden yerdim paparayı.

-Cenis... Cenis! Tatlım kendine gel,hadi gel yüzünü yıkayalım.
Koltuktan kalkıp kolundan tutmamla beni kendisine çekmesi bir oldu!
Başımı tuttu,yüzümü kendi yüzüne yaklaştırdı:
-Seni ne kadar istediğimi bilemezsin!

Lan?! Noluyor oğlum? Nasıl yani? Nasıl beni istiyor? 

Kalbim atışını dakikada 300'e çıkarmıştır o sırada. Sonuçta hoş hatun. Beğenmiştim.

Dudaklarını yaklaştırdı,benimkilere. O kadar kendinden geçmiş ki,dudağımı tutturamadı. Kenarına denk geldi. O anda kendime geldim ben de.

Napıyoruz lan?


Kalktım hemen,tutup banyoya götürdüm. Yüzünü yıkadım. Geri içeri yatırıp kahve yaptım. İçtikten sonra kendine geldi biraz. Aradan yarım saat geçti tabi bu sırada...

Gözleri açıldı...
Kendine geldi...

Olanlar hakkında hiçbir şey söylemedim. Hatırlayıp hatırlamadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

-Ben artık gideyim. Yarın görüşürüz.
-Görüşürüz, dedi başı önde.

Ya sarhoş olduğu için utandı ya da olayın bilincindeydi.


....



Birkaç gün boyunca hiç sohbet etmeden,ara vermeden Rusça çalıştık.

....

Notlarımı masaya çıkardım.
Çantamda kalem aramaya koyuldum. O kadar karışık ki çanta!
Ne var ne yok belli değil.
Kalem uzattı bana.
Aldım.
Elimi tuttu...
Okşadı...


Gözleri parlıyordu. Yeşil bir atlet vardı üzerinde. Göğüsleri gel al beni diye bağırıyorlardı zaten. Onlar her zaman öyleydi gerçi. Dudakları çok güzel değil miydi bunun? Pembe pembe... Evet. Tanrım! İnanılmaz güzel bu "kadın"... 

Yaklaştım.

Yaklaştı...
Dudakları dudaklarıma, dili dilime...
Kalbim yine çok hızlı atıyordu.
Şehvetle öpmeye başladı. Ne güzeldi dudaklarının tadı... Çilek gibi.
Çekmek istiyordum kendimi. Beynim, mantığımı sikiyordu. Kalbim, asla ayrılmamam için baskı yapıyordu.
Ayırmadım... Ayıramadım... Üzerine gittim.
Kanepeye yatırdım.
Tişörtünü çıkardım. O da benimkini çıkardı.
Boynumu öpmeye başladı...
Köprücük kemiğimi...
Göğsümü...
Karnımı...


Üzerimdeydi.
Pantolonumu çıkardı.
Bacaklarımı öpmeye aşladı... Nazikçe...
Tekrar dudaklarıma geldi...
Elini iç çamaşırıma daldırdı.
Okşadı...
Dudaklarını ayırmadı dudaklarımdan.

Üzerine çıktım. Kulağını öptüm. Yaladım. Göğsüne indim.
Harikaydılar!
Altını çıkardım.
Karnında gezdirdim dilimi.
Sonra daha aşağısına indim.
Yaşam suyundan tattım.
İnliyordu. O inledikçe ben hızlanıyordum.
Kasıldı. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı.
Doruktaydık ikimiz de.
Tekrar dudaklarına çıktım. Dilimi ağzının içinde gezdirdim.
Çılgınlar gibi öpüyordum onu.

...
Bir süre tenlerimiz birbirine temas halinde kaldık.
Saçımla oynuyordu.
Hiç konuşmadık.
Tenini hissetmekten inanılmaz haz alıyordum. Hiç kalkmak istemedim yanından.
....
Giyindik. Saat 3 olmuştu. Spora gidecektim,çıkmam gerekiyordu.
Elimden tuttu, gözlerimin içine baktı.
-Gitme... Biraz daha kal...
-Baban da gelmek üzeredir zaten,gideyim ben Cenis.

Spora geldim. Leyla gibi dolandığımı fark etmeyen olmadı tabi.


Sonraki akşamlarda dışarı çıkmayı teklif ettim. 
Takıldık.
Çok eğlendik.
İçtik...
Kafayı bulduk.
Seviştik.

.....

Bugün son dersimizi yaptık. Onun Rusya'ya gitme vakti gelmişti. O gün ders yapmadık. Sadece öpüştük. Hiç durmadan. Babasının kapıyı tıklatmasıyla birbirimizden ayrıldık. Annesi pasta yapmış. İçeri bekliyormuş bizi.
Notlarımı topladım. Çantama yerleştirdim. Ayağa kalktım içeri gitmek için, Cenis beni sımsıkı sardı. Burnunu çektiğini fark edince ağladığını anladım. Yüzüne baktım. Diyecek bir şey bulamadım.

-Ağlama... Dayanamam...

Sarıldım. Hiç bırakmak istemedim.

-Cenis! Corcina! Haydi gelin kızlar!

Cenis, gözünü sildi. Derin nefes aldı birkaç kez.

-Pasta çok güzel olmuş.
-Afiyet olsun Corcinacığım. Kendine çok iyi bak. Her şey için teşekkürler.


Elimi tuttu.
Gözler doldu yine.
Bu sefer benimkiler de doldu. Aktı ince bir damla. Hemen toparlanıp sarıldım.
-Seni çok seviyorum.
Ağlamaya başladı.
-Ağlama lütfen... Bakarsın ben gelirim Rusya'ya... Sürekli konuşacağız zaten, merak etme sen.

Kapıyı kapattı.


....
Her şey bir aile toplantısında başlamış meğer. O zamandan beri içi kıpır kıpırmış. İlla ki benden ders almak istemiş. Rusya'yı tercih etmesinin sebebi de ortaya çıkmış oldu böylece.


İstemeyerek başlayan Rusça dersleri,bana hayatımın en güzel anlarını miras bırakmıştı. 
Para almadım. 
Ne gerek var ki?
Kocaman bir sevgi almıştım.

Soyunma Odasında

Bir ara ayrılmıştı salondan ama geri gelmiş anlaşılan. Benim de canıma minnet tabi. Step dersi veriyor kendisi. Aynı zamanda da beden eğitimi öğretmenliği öğrencisi. Bu yıl da son sınıf.

Üniversitenin üçüncü yılı da bitti. Oldukça zorlu, sıkıntılı ve yılışıklık dolu iki dönem geçirdim.
Kopyayı çeken geçebildi dersi.

Peki ben?
Hayvanlar gibi çalıştım. Yeri geldi saatlerce sandalyemden kalkmadım. Düzensiz beslendim. Uyku düzenimi siktim. Sıçtın mavilerine kaldım.
Sonra da neden kilo aldı bu Corcina?
Alır tabi.


Öf bırak ya.
En azından ben bir şeyler öğrenerek sınıfımı geçiyorum. Bom boş mezun olmayacağım.
Her neyse,sorun o değil. Öküz gibi kilo aldım! Antalya'ya döndüğüm anda salona yazılmam lazım. Oradakiler de beni özlemiştir zaten.

......


Antalya'ya döndüm. Beni ilk babam gördü ama ilk başta bir şey söylemedi. Özleminden fırsat bulamadı tabi. Annem hemen yapıştırdı lafı.
-Kızım, bu ne hal? Nasıl kilo almışsın böyle?

Açıklama falan yapmadım. Şimdi desem, sınavlarım bünyemi sikti diye, inanmazlar. Çünkü onlara göre ben ders çalışmıyorum.
-Evet ya, bir an önce benim salona gitmem lazım. 3 aylık hem de!



Bir hafta sonra her yıl gittiğim salonuma yazıldım. Beni çok hoş karşıladılar.
Emıli hocam da oradaydı. Kendisi çok hoş bir hatundur. Sarışın,fit,benim boylarımda belki biraz daha uzun.


Tobi hoca hemen bana bir program yazdı. O gün başladım. Step seansına katılmadım çünkü hamlamışımdır yani. Aylarca spor yapmadım. Bir hafta boyunca sadece alet çalıştım. Nasıl hamladığımı, karnımın ve kollarımın nasıl ağrıdığını, gülemediğimi ve hapşıramadığımı bir ben bilirim. Nasıl bir acı o?

İkinci hafta step seansına girmeye başladım. Beni görünce çok sevindi Emıli hocacım. Hemen öne çekti tahtamı. Önde durmamı istedi. E haklı, salonda en iyi hareket yapan kişi benim. Dans ediyor olmamın da etkisi var. O da biliyor benim antrenör olmak istediğimi. Hatta bir ara beni çalıştıracağını söylemişti. Ama ben vazgeçtim.

Ailem vazgeçirdi... Onlara göre mühendis olmalıymışım. İyi de neden onlar karar veriyor ki? Bu benim hayatım!

Salonda 1 ayın sonuna geldik. Tartılma zamanım gelmişti.
DA DAM!
Hiç kilo vermemişim!
Al ya.
Ama arkadaşlarım kilo verdiğimi söylüyorlardı.
Doğal bir şey: Sıkılaştım. Bu aydan sonra kilo vermeye başlayacağım.


....

İkinci aya girdik. Artık sadece step seanslarına giriyorum. Günde 4 defa! Düşünebiliyor musun? Günde 4 step seansına giriyorum! Ve hareket ettikçe de enerjim artıyor.

Seanslardan birindeyiz. Step bitti artık pilates kısmına geçtik. Kalça kaldırma hareketi yapıyorduk. Minderi serdim. Sırt üstü uzandım. Ellerim kalçamın altında. Kalçamı kaldırıyorum.

Emıli yanıma geldi.
"Corcina,bacaklarını çok açıyorsun." dedi.
Kendi bacaklarını, benimkilerin dışına sardı. Çok açmamam için sıkıştırdı.
Ellerini de bacaklarımın üst kısmına  koydu.
Üzerime eğildi.
Kafasını yaklaştırdı.

Ateş bastı beni. Eminim o arada oldukça kızardım.
Kafamı sağa sola çevirmeye başladım. Yüzüne baktıkça içimde inanılmaz şeyler oluyordu!
Karnıma ağrılar girmeye başladı.
Suratımda salak bir gülümseme...
25 tekrarı tamamladık. Kalktı... Diğerleri hata yapıyor mu diye kontrol etmeye gitti.
Soğuma hareketlerini de yaptık. Bitti.

Emıli'nin yanına gittim. Kolunu boynuma attı. "Çok güzeldi bugün! Harika coşturdun yaa!" dedim.
"En iyisi sendin!Nasıl hareketliydin bugün öyle." dedi. Ben tabi havalarda uçuyorum.


Soyunma odasına doğru geçtim.
Son seans olduğu için o da geldi. İlk defa beraber soyunma odasındaydık. Önceleri ben erken çıkıyordum.
Konuşmaya başladık. Konu konuyu açtı falan. Biz sohbet ederken soyunma odasındaki herkes çıktı. Zaten saat 9'a geliyordu. Salon kapanmak üzereydi.

Üzerimi çıkardım.
İç çamaşırımı da çıkarmam gerekiyordu.
Arkamı döndüm.
Askılarımı indirdim.
Kopçayı çözdüm.
Tam çantama koymak üzereyken sırtımda bir el hissettim...

Emıli, parmaklarını omuzlarımdan başlayarak, kalçama doğru gezdirmeye başladı.
Titredim... Tüylerim diken diken olmuştu.
Dudaklarını boynuma değdirdi.
Omuzlarıma...
Sırtıma...

Yüzümü döndüm. Henüz soyunmamıştı.
Dudaklarını değdirdi dudaklarıma...
Karşılık verdim... Öpmeye başladım onu.
Yanıyordum!
Üzerindeki tişörtü çıkarıp fırlattım bir kenara.
Perdeli bölmeye doğru götürdü beni. Arkadan da perdeyi örttü.
Oradaki banka yatırdı beni.
Sütyenini çıkardı.
Birbirimize değiyorduk...

Ateş gibiydi bedeni...
Dilini ufak ufak boynumda gezdirmeye başladı.
Aşağıya doğru indi...
Memelerime geldi.
Dudaklarını kullanmasını çok iyi biliyordu belli...
Onu istiyordum.

Eşofmanını çözdüm. İndirdi.
O sırada ben de çıkardım.
İç çamaşırımı çıkarttırmadı. Elini çamaşırımın içinden geçirerek, parmaklarını dolandırdı.
Sonra yavaşça çıkardı.
Dilini değdirdi karnıma...
Kasıklarıma indi. Bacaklarıma kadar geldi...
Ses çıkarmadan duramıyordum...
Ben inledikçe o hızlandı.

Nefesim hızlandı...
Boğazım kurudu.
Kalçamı kaldırdım,yumruğumu ağzıma koyarak bağırdım...
Dudaklarıma geldi tekrar. Öptü.
İnanılmaz öpüşüyordu!
Bir daha istedim...

Parmaklarını kasıklarımda gezdirirken, dili de dilimdeydi. Nefesi sıcaktı.

Kalçasını sıktım.
Tekrar inledim.



Üzerinde incecik bir iç çamaşırı vardı. Siyah.
Çıkardım.
Üstüne çıktım.

Memesini tatmaya başladım.
Uzun uzun öptüm.
Dilimle oynadım.

Göbeğini öptüm.
Tekrar dudaklarına çıktım.
Alt dudağını ısırdım.

İnledi...

Kulağına çıktım.
Dilimi gezdirdim kulak memesinde. Somurdum uzunca.
Boynunu öptüm.
Dudaklarımın arasına aldım derisini...

Aşağıya indim.
Zevkten inliyordu.
Kasıklarını öpmeye başladım.
Dudaklarını dudaklarımın arasına aldım.
Tuzluydu tadı... Çok güzeldi...
Parmaklarını saçlarımın arasında gezdirmeye başladı.
Çok hızlı nefes alıyordu o da.
Karnı kalkıp iniyordu...
Kasıldı...

Rahatladı...
Yanına uzandım...
İnanılmaz rahatlamıştım.
Huzur doluydum.
Mutluluk taşıyordu.

Göğsüne yattım. Karnında gezdirdim parmaklarımı. Elimi tuttu.
"Seni bırakmak istemiyorum!" dedi.
Öptüm.
"Benim olur musun?" dedim.
Sarıldı.

Bir süre uzandık öylece...

Kapıdan birisinin girdiğini duyduk!
Anında dolabıma yöneldim. Üzerimi yeni çıkarmış gibi davrandım.
O da içeride giyindi.

Önden çıktım. Onu bekledim. Geldi.
Anahtarlarımızı bırakıp bahçeye çıktık.

Oturdum sandalyeye. Yanıma oturdu o da. Elimi tuttu. Gözlerimin içine baktı bir süre.
Boynuna atladım.
Sımsıkı sardım!
Yanağının üst kısmına bir öpücük kondurup kendi yoluma doğru yöneldim.
O da diğer tarafa doğru yürümeye başladı...



......


Artık birlikteydik. Salondayken beni uzaktan gördüğünde göz kırpıyordu, kaçamak buluşmalar, saniyelik göz göze gelmeler yaşadık. Lavaboya gittiğimi gördüğünde hemen arkamdan geliyordu. Ses çıkarmadan birbirimizi öpüyorduk. Bir süre sonra da ikimizin suratında şapşal gülümsemelerle dışarı çıkıp işimize dönüyorduk.

Aynalardan bakışıyorduk hep. Hafta sonları hep birlikte olduk.